The Royal

274 25 13
                                    


  Sarayın ihtişamlı camlarından girerek gözüme ulaşan tatlı güneş ışıklarının yardımıyla uyandım. Gözlerimi hafifçe ovuşturduktan sonra yatağımda doğrulup ipek örtüyü üzerimden attım. Uyuduğum en güzel uykulardan birinin daha bitmesi üzücüydü fakat uyanıp camın hemen dışındaki güzel manzarayı görmek uyandığıma her gün şükretmemi sağlıyordu. Krallığın ön bahçesini ve ihtişamlı duvarlarını gören yer mükemmeldi, son günlerde duvarı yükseltme ve daha güvenli hâle getirmeye çalışan ustaları görmezden gelebilirseniz çok daha mükemmeldi. Sabahlığımı üzerime giyip yataktan kalktım ve cama yaklaştım. Dışarıda her zamankine kıyasla biraz daha karmaşa vardı.

Bahçedeki uzun masanın üzerine beyaz, hoş desenle­re sahip bir örtü serilmiş ve sandalyelere de örtüye uyan fiyonklar bağlanmıştı. Saray hizmetlileri ma­saya çatal, bıçak ve tabak takımlarını dizdiler hızlıca. Çok geçmeden diğer hizmetliler de yemekleri getirmişti. Masadan anladığım kadarıyla sadece majesteleri; kral ve kraliçe yiyecekti. Ben ise son bir yıldır olduğu gibi odamdaki geniş masada yiyecektim.

Camın önünden bir süre daha dışarıyı izledikten camdan uzaklaştım ve yatağıma güneş ışık­larının temas etmesini sağlayan perdeleri kapattım. Dolabımın önüne ilerledim ve kapağını açıp temiz kıyafetlerime baktım, odamdan gerekmedikçe çıkmadığımdan biraz salaş bir gömlek ve koyu kahverengi bir pantolonu dolabımdan çıkarttım.

Kıyafetlerimi yatağımın üzerine bıraktıktan sonra banyoya ilerledim ve banyonun kapısını açmadan önce sabahlığı çıkartıp banyo kapısının yanındaki sandalyeye bıraktım, ardından banyoya girdim ve küvetin suyunu aç­tım. Sıcak suyun buharı yüzümü yalayıp tavanla buluşurken hafifçe gülümsedim. Sabah tatlı güneş ışıkları ile uyanmaktan bıraktığı tatlı histen sonra en sevdiğim şey bu histi. Küvet yeteri kadar dolduğunda pijamalarımı çıkarttım ve kenara bıraktım. Küvetin içine girip zeminine oturdum.

Kah­valtıdan önce keyif yapmak için pek zamanım yoktu ama şu an bunu umursadığım pek söylenemezdi. Küvetin yanında bulunan, sadece bu krallıkta bulunan çiçeklerden yapılan esansı aldım ve bir kısmını su­ya karıştırdım. Yoğun bir kokusu yoktu, aksine çok hafif ve hoş bir kokusu vardı ve en sevdiğim esanslardan biriydi bu.

Sırtımı küvete yaslayıp gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. Teni­me temas eden sıcak su mayışmamı sağlarken kaslarımın hepsinin gevşemesini de sağlamıştı. Esansın kokusu da sıcak suyla uyum sağlarken sanki mümkünmüş daha da mayışmıştım. Küvette zaman geçirmeye devam ederken odamın kapısının çalınmasını zar zor duymuştum. Küvetten çıkıp üzerime bornozumu geçirdim ve banyonun kapısını açıp kimin geldiğine baktım.

Uzun zamandır sarayda çalışan hizmetçilerden biri oldu­ğunu görünce sıcak bir gülümsemeyle selam verdim. 60 yaşlarının sonuna gelmiş ve teninde kırışıklıklar oluşmaya başlamıştı, yanaklarını sıkma isteği uyandırıyordu içimde.

Odamda bulunan geniş masaya örtü serilmiş ve çeşit çeşit yemeklerle donatılmıştı. İyi sabahlar diledikten sonra odamdan çıktı. Banyonun kapısını geri kapattım ve küvete geri döndüm. Bornozumu yerine geri bıraktım ve küvete geri oturdum, lifi alıp vücut sabunuyla köpürtüp ve bedenimi yıkadım sonra saçlarımı da yıkadım. Küvetten çıkıp bor­nozu üzerime geri giydim ve banyodan çıktım.

Yemekleri daha fazla soğutmak istemedim, fazlasıyla uğ­raşıldığının farkındaydım. Yatağın üzerindeki kıyafetleri aldım ve saçlarımın fazla suyunu bornozumla aldım sonra kıyafetlerimi giydim. Ayanalı masanın karşısına geçtim. Aynalı masanın çekmecesinden saç havlumu çıkarttım ve saçlarımı kuruttum. Havluyu masanın üzerine bıraktım ve aynadan bakarak saçlarıma şekil verdim. Saçlarım oldukça uzamışlardı ve bu hoşuma gidiyordu.

The Mate of Animal Soul | JohnTaWhere stories live. Discover now