11. Bölüm: Behzat Amca ile Evleneceksen Ge

Start from the beginning
                                    

Çok şey yaşadım, cümlesi ne kadar uygundu onun hayatına, bilmiyordu. Yaşadığı hiçbir anda yaşadığını hissedememiş, özgür kalamamış, o kıymıkları temizlemeye eli varmamıştı. Çok şey yaşamış mıydı, bu gerçekten tartışmaya açık bir cümleydi ama çok ölmüştü Meryem. Keşke gerçekten çok şey yaşamış olsaydı.

Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından boynuna doğru yol alırken, şehrin yavaş olduğu bir saatte, geçmişinden kaçar ya da güzel bir geleceğe uçar gibi koşuyordu. Takvim yaprakları üzerine sinen kötü anılarla her zaman onun duvarında asılıydı, kapısını açıp yanan sobanın içine atmadan onlardan kurtulamazdı ama odasından çıkmaya gücünün olmadığına kendini o kadar çok inandırmıştı ki yeni bir takvim alamıyordu kendine. zıl saçları gecenin içine atılan ıslak, kırmızı boya darbeleri gibi rüzgârda dalgalanırken gitgide yaklaştığı karakola baktı. Sanki oraya varınca her şey bitecekti, geçmiş küsüp gidecekti, şimdi duracak ve gelecek çiçek açacaktı.

Hiç karşılıksız bir iyiliğe maruz kalmamış, takıntının kirletmediği bir şekilde sevilmemişti. Birinin kalbinde olmak ne demek bilmiyordu, birini kalbinde ağırlamak ne demek bilmiyordu, o kadar çok kötülükle haşır neşir olmuştu ki artık iyilik ne demekti onu bile bilmiyordu. Oysa birinin kalbindeydi, bilmese bile öylesine oradaydı ki, bir gün kalbinde yaşadığı adamın kaburga kemiklerinden biri kırılsa sebebi kesinlikle Meryem'in onlardan birisine asılıyor olması olurdu. Ve o kadar çok oradaydı ki, yarattığı bu kırık tüm sağlam kemiklerinden güzel gelirdi kalbinde yaşadığı adama.

"Tüm bunları bir insan, sadece bir başka insan için..." dedi ama söylediği şeyi kendisi bile duyamadan rüzgâr onun sesini yutup başka diyarlara götürmüştü bile. Derin bir nefes alıp soğuğu ciğerlerine depoladı. "Neden yapar?"

O gece bu ekipte olup da oradan ayrılamayan tek kişi Murat olmuştu, tam anlamıyla bir gündür nezarethanedeydi ve az sonra çıkacaktı. Yerine çıktığı çocuk ve annesinin verdiği ifadelerle kendini aklaması oldukça kolaylaşmış, para cezasıyla gerçekten ucuz yırtmıştı. Murat'a kalsa Meryem tüm bunların nedenini asla öğrenmezdi ama diğerleri en son içlerinde tutamayıp her şeyi söylemiştiler. Evet, sadece birkaç dakika kadar önce. Hatta olay o kadar tazeydi ki toplandıkları evde hâlâ bu konu dönüyordu, Murat'ı onların almama sebebi de biraz olsun yalnız kalmalarını istemeleriydi.

Meryem karakola vardığında durdu ve ellerini kazakla örtülü olan kollarına bastırdı. Üşümüyordu, koşmaktan ve içindeki his yumağından üşüdüğünü hissetmeye fırsat bulamamıştı ama yine de bunu yapmak zorunda gibi hissetmişti. Dolu gözleri görüşünü bulanıklaştırırken, olduğu yerde beklemeye başladı Murat'ın çıkmasını. Gözünü dahi kırpmadan, bir an olsun o kapıdan ayırmadan, kalbindeki doluluk ve kaburgalarındaki ağrıyla. En sonunda karakolun kapısı aralandığında, ayakları ona doğru nasıl atılmıştı, kolları boynuna nasıl dolanmıştı ve o iki solgun güneş, kapkaranlık gecenin ortasında patlayan bir araba gibi nasıl böylesine parlamışlardı, bunun cevabı bu tarihi taşıyan hiçbir takvim yaprağında yoktu.

Küçük Mucizeler Müzesi Where stories live. Discover now