first and last

210 19 193
                                    

Ian cenazeden eve geldiğinde evde kimsenin olmadığını ilk defa görüyordu. Evin sessizliği onun işine gelirken telefonu çıkardı ve saate baktı.

Saat 12.45 idi.

Ian hap saatinin geldiğini anladı ve hemen mutfağa gidip bardağa su doldurup ilacını içti. Telefonun duvar kağıdında Mickey'i gördüğünde burukça gülümsedi.

Mickey, gitmişti.

Ian ise, onun deyimiyle, korkağın tekiydi ve sevdiği adamın yanında bile gidememişti.

Yaşadığı bütün duygular ağır geliyordu ona. Bir anda çöküp ağlamaya başladı. Önce sevdiği adam gitmişti ve şimdi ise annesi ölmüştü. Telefonunu çıkardı Ian ve şifreyi girerek rehbere girdi.

Rehberden Mickey'nin numarasını buldu ve arayıp aramamak arasında düşünürken numaran bastı ve telefonu kulağına götürdü.

"Hey, ben Mickey Mil- gerçekten böyle bir şey diyeceğim mi zannettiniz amına koyayım? Ulaşamadıysanız açmak istememişimdir. Mesajınızı bırakın nasıl olsa size geri dönmeyeceğim. Bip!"

Ian bip sesini duyduktan sonra ne diyeceğimi düşünmeden konuşmaya başladı. "Mick, ben..." Ian nefes aldı. "Ben Ian. Biliyorum yaptığım şeyden sonra seni aramamalıyım ama ben hiç iyi değilim ve sana deli gibi ihtiyacım var. Ben şey," Ian ağlayarak konuluyordu ve ne dediğini anlayamayacadığından emindi.

"Ben seni çok özledim Mick. Her şey için özür dilerim, seni seviyorum." Ian keşke bu iki kelimeyi, seni seviyorum, daha çok söyleyeseydi ona. 

Yaptığı şeyleri geri alamayacağını biliyordu.  Onu yarı yolda bırakmıştı, ona yalan söylemişti.

En kötüsüyse Mickey onun beklemeyeceğini biliyordu. Ian da öyle.

Odasına gidip uzandı. Yanında birilerinin olacağını düşündü, Fiona belki Lip. Ya da en yakın arkadaşı Mandy, Mickey.

"Sen her zaman yalnızsın Ian. Her zaman da öyle olacaksın."

Gözlerini kapattı.

3 saat sonra

"Hey! Herkes nerede amına koyayım?" Bağırdığında karşılık alamadı. "Ian? Neredesin?" Yukarı çıkıp onun odasına koştu. Ian uyuyordu.

Hapları onu fazla uyutuyordu. Ona yaklaştı ve saçlarını okşadı. "Ian?" Ian önce mırıldandı ve birkaç kez daha ismini duyduğunda gözlerini açtı.

"Sen," Ian şaşkınca baktı ona. "Bekle sen gerçek misin?" Ian onun yüzünü avucunun arasına aldı.

"Hayır, aklım benimle oynuyor. Her zamanki gibi." Ian sayıklarken bir anda gözlerini açtı.

Mickey, yoktu.

O büyük bir hata yapmıştı ve şimdi cezasını çekiyordu.

Ian saçlarını karıştırdı ve aşağı inerken evde karışıklığı gördü. "Burada neler oluyor?" Ian sorduğunda herkes ona döndü ve Fiona koşarak sarıldı.

"Neredeydin gerizekalı?" Fiona onun kafasına hafifçe vurup ayrıldığında Ian elini gözlerine getirip karıştırdı.

"Ben, sadece dayanamayıp eve geldim." Lip ona sarıldığında "Tanrıya şükür yaşıyorsun!" demeyi de unutmadı. "Siz beni ne zamandan beri umursar oldunuz?" Ian hepsine bakıp söylediğinde herkes ona şaşkınca baktı.

"Neye şaşırıyorsunuz? Gerçekleri söylediğim için mi? Siz hiçbiriniz benim hakkımda bir şey bilmiyorsunuz ve sikinizde değilim. Buraya gelip rol yapmayı bırakın amına koyayım." Ian sinirle konuştuğunda derin bir nefes aldı. "Ian sen hap-"

"Alıyorum!" diye bağırdı. "Ne zaman biraz sinirlensem,  ya da üzülsem hapları alıp almadığımı soruyorsunuz ve alıyorum." Ian cebinden çıkarıp hap kutusunu salladı. "Monica haklıydı. Onları asla mutlu edemezsin."  Ian'ın ruh hali sürekli değişiyordu.

Annesini şimdiden özlemişti. "Hayattayken onu asla düşünmezdim ama şimdi, o yok ve onu her zaman düşünüyorum." Frank ona baktı. "Ona çok benziyorsun." dedi Frank. "Biliyorum. Ona söylediğimde ve iltifat olmadığını eklediğimde ona göre iltifattı biliyor musun Frank? Ama sen benden korkuyorsun."

Ian gözleri dolu etrafına baktı. Fiona, Lip, Debbie, Carl ve hatta Frank onun için endişeliydi. "Asla intihar etmem tamam mı?" dedi iki kolunu açan Ian. "Ben, sadece yapamam." Merdivenlere yöneldi Ian ve yukarı çıktı.

Telefonunu bir umutla açtığında hiçbir bildirimin gelmediğini gördü. "Sanırım kimse beni senin gibi anlamayacak Mick." Yatağına yatıp cenin pozisyonunda gözlerini kapattı ve gözyaşlarının düşmesine izin verdi.

O, hayatta onu anlayan iki kişiyi kaybetmişti ve şimdi ne yapacağını bilmiyordu.

Aşağıdakiler ise oturmuş ne yapacaklarını düşünüyordu. "Sanırım Mandy'i bulup bir şekilde Mickey'e ulaşmamız lazım." dedi Fiona. "Onu anca Mickey düzeltebilir."

"Ben hallederim." dedi Debbie ve çocuğuyla evden çıkarken ekledi. "Yaşadıklarını asla hak etmedi." dedi Debbie. "Hepimiz onu dinlemek yerine kendi sorunlarımızı anlatıp durduk ona ve saatli bombaymış gibi davrandık."

Carl kafasını salladı. "Hadi kızıl kafalıyı eski haline getirme operasyonunu başlatalım." dedi Carl.

"O bipolar queer annesinin karnından beri bir drama kraliçesi."
Frank söylenip içkisini içtiğinde Fiona ona bağırdı.

"Kapa o sikik çeneni Frank!"

forever | ian gallagher one-shot [tamamlandı]Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum