3|Sessiz Çığlık

29 2 0
                                    

Mesaj kutusuna son kez girip kapatmıştım o gece. Üstünden 3 gün geçmişti, hiçbir ses çıkmamıştı mesaj atandan. Bende boş vermeyi deneyerek unutmaya çalışmıştım. Geçen 3 gün nasıl ve hangi hızda geçti hiçbir fikrim yoktu. Zaman kavramı benden daha yavaştı. Ben 3 günü sadece anlatmak için bir satıra sığdırırken insanlar dolu dolu saatlerce anlatıyorlardı.

Hafta sonu gelmişti, ben sabah erkenden uyanmış ve yapacak bir şey bulamadan evin içinde dolanıyordum manasızca. Dolanmaya bir son verip kısa bir duş alarak gri bir eşofman ve bir sweat geçirdim üstüme. Telefon ve anahtarı cebime atarak evden çıktım spor ayakkabılarımı giyip. Biraz yürüyüp spor yapmak sabaha güzel bir başlangıç olurdu. Adımlarımı deniz kıyısında bulunan küçük iskeleye yönlendirerek etrafı izlemeye başladım. Sessizdi, fazla sessiz. Gördüğüm her şeyin %99'u yeşillikti. Bu gayet hoşuma gitsede sanırım gözlerim artık kalabalık arıyordu. Burası beni sessiz çığlıklarda boğuyordu.

İskeleye geldiğimde oturup bacaklarımı denize sarkıtarak bir süre denize baktım. Güneş ufuktan yükseliyordu, telefonu çıkartıp güzel bir fotoğraf çektikten sonra İnstagram'a girdim. Müzik için hesaplarım vardı ve hiçbirinde görünmüyordum. Hakkımda bir şey bilmiyorlardı ve bende bu güzel fotoğrafın uğruna, fotoğrafı paylaşıp altına kendim hakkında kısa bir açıklama yapma gereği hissettim.

Herkese günün aymış olmasını diliyorum öncelikle. Bugün kendimi tanıtmak amaçlı bir gönderi atmalıyım diye düşünerek yazdım bunları.
Ben Çağıl Özgür Kara, 19 yaşında üniversite öğrencisiyim. Grafik Tasarım bölümü okuyor ve ayriyeten müzik ile ilgileniyorum. Ülkemden uzakta, yurtdışında yaşıyorum. Buradan hepinize selamlar.

Bu kadarının bile fazla olduğunu düşünerek gönderiyi yayınladım. Telefonu yanıma bırakarak denize döndüm yeniden. Yaklaşık yarım saatin ardından arkamda bir hareketlilik hissetsemde dönüp bakma gereği duymadım. Arkamda ki hareketlilik yanıma taşındığında kafamı sağa çevirip yanıma oturmuş olan orta yaşlarda gösteren adamda gözlerimi gezdirdim. Gözlerimiz buluştuğunda konuşacak gibi olsada susmuştu. Bende susuyordum, bira şişesini uzatana kadar. "Al iç." diye fısıldadı sadece. Elinden şişeyi alıp kapağını açarak yanıma bıraktım. Neden diye soracakken bana bakıp küçük bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Bir şey dememeye karar verip biradan bir kaç yudum aldım.

"Nefesimi kaybettim, yıllar önce bu zamanlarda. Buraya gelir ve nefes almak için çabalardım. Kimse olmazdı, şimdi biri var. Yani sen, sende nefes almaya çalışıyorsun. Ciğerlerinin oksijene ihtiyacı var gibi duruyor ama fazlasıyla iç çekişlerle dolmuş. Bunlar sadece ruhsal olarak, şimdi gerçeğe dönecek olursan çocuk, hâlâ nefes alıyorsun ve hayattasın. Bu küçük yerde kendini tüketme."

Hiç beklemediğim anda yükselmişti ses, kulak vermiştim söylediklerine. Daha sonrasında omzuma vurup kalkarak uzaklaşmıştı yanımdan.  Birayı bir kaç yudumda bitirerek ayağa kalktım ardından bende. Yerden telefonu alıp şişeyi çöpe atarak eve doğru yürümeye başladım. Belki de haklıydı, gitmeliydim buradan. Zihnimi fazlasıyla yormuştum ve bu konuyu düşünmeyi sonraya bırakıyordum. Evin önüne geldim ve anahtarla kapıyı açıp ayakkabılarımı çıkartarak içeriye girdim. Kapıyı arkamdan kapatacakken kapıya tıklatan kişiyi görüp açtım tekrardan. Karşıdaki evde ablasıyla kalan çocuktu. Arada bana gelir ve piyano çalmaya çalışırdı. Gülerek eğilip onun boyuna inerek omzuna dokundum. "Hoş geldin." Diyerek içeriye geçmesi için çekildim. Ardından ablası gelmiş ve bana seslenmişti.
"Çok ısrar etti, kusura bakma cidden."
Güldüm.
"Hayır sorun değil, sende geç istersen."
Kafasıyla onaylayıp tebessüm ederek içeriye girdi, ardından kafamı dışarı çıkartıp başka gelen var mı diye baktıktan sonra içeriye girdim gülmeye devam ederek. Kapıyı kapatıp salona ilerledim ve koltuğa oturdum, sohbet başlatmak amacıyla konuştum.
"Neler yapıyorsun?"
"Hazırlanıyorum, taşınacağım. İş teklifi aldım büyük bir şirketten New York'a gideceğiz."
Şaşkın ifadeyle bir süre bakıp gülümsedim.
"Sevindim sizin adınıza, umarım iyi olur her şey."
"Sen neler yapıyorsun?"
"Ben... Bir şey yapmıyorum. Aynı her şey."
O sırada telefona gelen art arda bildirimler yüzünden hızlıca açıp baktım. Mesaj gelmişti, ondan... İçimi heyecan kaplarken istemsizce gülümseyerek mesaja girdim.

Kimden: @gokkaybolmusyuzunde

Kime: @yalnizlarsehrindeyim

"Seni herkesin tanımasını istemiyorum."

<>

Kimden: @yalnizlarsehrindeyim

Kime: @gokkaybolmusyuzunde

"Sen beni tanıyor muydun?"

Şaşkınlıkla yazarken evdeki misafirleri unuttuğumu farkedip telefonu bir kenarıya bıraktım. Sanırım anlamış olacak ki biz kalkalım artık diyerek gitmişlerdi. Onları kapıya geçirip gönderdikten sonra koltuğa uzanarak telefonu elime aldım. Bildirim vardı, ekranı açıp mesaja girdim.

Kimden: @gokkaybolmusyuzunde

Kime: @yalnizlarsehrindeyim

"Herkesten çok ama yeterli değil."

——————————————————————
Bir insanı tam anlamıyla tanıyabilir mi diğer insan? Bir yapbozun son parçasını yerleştirmek gibi midir? "Tanıyorum" diyebilmek. Bir insanı nasıl tanırız? Neye göre?

Bir insanı tanımak için en uygun zaman yalnız olmasıdır. İnsan yalnızken rahattır, saklayacağı hiçbir şey, hiçbir düşüncesi yoktur. Bu yüzden yalnızlık arada iyidir, insanı kendiyle baş başa bırakır. Kimse onu tanımasa da o kendini tanımış olur.
——————————————————————
İYİ OKUMALAR.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 26, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Yıldızlar Kadar Fazla Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin