Şb_1 | KiRpİkLeRi OkŞaYaN ÖlÜm

570 55 64
                                    

ŞB_1 | Kirpikleri Okşayan Ölüm.

Bileklerime tutkun bir kelepçeydi sesizliğim. Sonrasında ruhumu maf eden,  cehennemin fırtınası.

Düşler, sesizce geceye dağılırken cama değen yağmur sonsuz ve sınırsız öfkeyle yağıyordu, bu gece. Açık pencereden odaya savrulan yağmurun kokusuyla yüzümü buruştururken rüzgârın baskın fısıltısını işitim.

Bu gece biraz kızgın gibi.

Yatağımdan sakince doğrulurken, odamın karanlığını ürkekçe aydınlatmaya çalışan, sönmeye bile cesareti olmayan mumun aleviyle cama düşen yansımama bakınca gördüğüm yüzümün her karışı, kasırgadan kopmuş bir parçaydı.

Komodinin üzerindeki mumu cama fırlattırken kim senin duyup duymamasına aldırmadan bağırdım.

"Merhaba APTAL!"

Mum yere düşünce alevi söndü.

Şimdi camın ardına düşen yağmurun sesiyle kıpraşan odamın sesiz karanlığı, beni parçalayıp, dağıtan fakat öldürmeyen bir huzura dönüştü. Gece, kış rüzgârıyla dalgalanırken soğuk çıplak ayaklarımın üzerinde duracak fazla takatim olmadığından yatağıma girdim.

Camın ardında, sonbaharın kuruyup dökülmüş yaprakları gece savrulurken içimdeki yokluk dalgalanıp kabardı. Ama öfkem, his ettiğim tüm diğer duygulardan daha baskındı.

Göğsüm, iliklere kadar işleyen soğuklukla dalgalanırken odamın şiddetle açılan kapısı, yatağımdan sıçratı.

"Sen!" diye içeri girdi, hışımla. "Ne yaptığını sanıyorsun!?"  Kalbim korkuyla hız kazandı.

Göz bebekleri büyümüş ürkek gözlerim kanla ıslanmış gözlere denk geldi. Öfkenin bir alevle fışkırdığı şu gözlere bakarken karanlık kapının ardındaki aydınlıkta, iki adamın sulieti belirdi. Gözlerimi bir an oraya değdirip, geri çektim.

"HADİNİ AŞIYORSUN! AKIL ALMAN GEREKİRKEN ŞU HALİNE DE BİR BAK!" diyen kükreyişine

"Sen kör bir aptalken, benimi akıl almam gerekiyor!? diyen haykırışımla

"Kes sesini." diye tısladı, annem.

"Bıktım, ben, bıktım!..Senden, kendimden, kocan olacak bu heriften bıktım. Babamın hesabını bana kesmenden usandım!"

"Baba deme ONA!"

"Adını duymaya tahammülün yoksa bana nasıl tahammül ediyorsun!? Sen, ne kadar duymak istemesende ben onun kızıyım! O benim babam!"

Suratına hiddetle patlayan tokat, yüzünü yana atı. İşte bu kadardı. Bu sözün biti demekti. Daha fazla devam edersen bodrum kata atarım seni demekti bu tokat. Bu tokatın bağıra bağıra söylediği çok şey vardı. Perişanlığa örtülü yüzünü gösterecek daha fazla cesareti olmadığından susup, karanlığa şiddetiyle çarpan kapının ardına çöktü. Yaşlar zemindeki gölgesine düşüşürken kirpiklerinin ardındaki gölgesinde bir leke gördü. Kendini.

Ben bir lekeyim. Bir adamın lekesi...

On dört yaşımdan bu yana tacize uğruyorum. İlk başta, fiziksel yakınlıklarla başladı. Sonra her geçen gün, bunun ötesine geçti. Annemin ikinci eşi tarafından taciz ediliyorum. Anneme anlatım. Ama malesef o sevgiye olan muhtaçlığımla kendi kocasıyla olan mutluğunu kıskandığımı söylemişti.

Annem bana inanmadı.

İnancın boşluğa saplı bir çığlık olduğunu anlayanlı uzun zaman oluyor. Sözler, kelimer, sesler....seni istemeyenlere direnmen, anlamayana haykırman......
       
       Boşunaydı.

Babam olsaydı: böyle olmazdı,

Ama yoktu.

Tıpkı hiç kimsenin olmadığı gibi o' da yoktu. Göğüs kafesime yerleşen boşluğun bir parçasıydı babam. Sonrasında yok olup dinmeyen sevgimin özlemi...

Karanlık odasında sezcice döktüğü yaşlar bir adamın vicdansızlığına yol alıyordu. Defalarca söylemişti "istemiyorum," diye ama dinlemiyordu, yada o yeterince direnmiyordum. İşte bu yüzden hep kendinden nefret ediyordu. Nasıl böyle aciz olabiliyordu? Neden bu kadar zayıf, bitkin ve suskundu?

Kendisini sorğuladığı sorulara bir cevabı yoktu. Dili tutuktu yine. Genç kız kapının ardından kalkıp yatağına girdiğinde sarı saçları suya uzanan güneşin kolları gibi yastığına uzanırken aldığı soluklar, kalbini parçalayacak kadar acıydı.

Bitiyor... veya belkide ölüyordu.

   

VAHŞETİN ÇAĞRISIWhere stories live. Discover now