- E-evet. İyiyim.

Ji Woo'ya baktığımda o da bana bakıyordu.

Kahkülleri birazcık karışmış, parmaklarıyla düzeltiyordu. Yüzü soğuktan kızarmış, ona tatlı bir hava katıyordu.

Korkmuş ve ürkek bakışları arasında bana teşekkür etti.

Chae Won çantasından çıkardığı su şişesini Ji Woo'ya uzattı.

- İç birazcık, kendine gelirsin.

Yolun kenarına doğru ilerleyip suyu içti.

- Ben gerçekten çok teşekkür ederim. Belki de sen olmasay-

- Tamam artık. Şu an bir önemi yok bunun. Sen kendini iyi hissediyor musun, onu söyle.

- Gerçekten iyiyim, teşekkürler.

- Peki o zaman. Daha fazla vakit kaybetmeden gitmeliyiz. Bu sefer önümüzden yürüyün lütfen.

- Hye Joo'ya katılıyorum ve bir şey eklemek istiyorum. Bizim gibi kol kola yürümeniz sizin için daha iyi. Birbirini yeni görmüş iki yabancı gibi duruyorsunuz. Bırakın şunu artık.

- Ama..

Sözümü Hye Joo kesip ikimize baktı.

- Evet, sizi bekliyoruz!

Ji Woo'ya yaklaşıp koluma girmesini sağladım.

İnce kolunu koluma geçirip yakınlaştık.

Tekrardan yola koyulduk.

Soğuk havanın aksine teni ateş gibi sıcaktı.

Sanırım aynı şey benim için de geçerliydi.

Açıkçası az önce yaşananlar sonrası kendimi değişik hissediyordum. Birbirimize tuhaf bakışlarımız ve hareketlerimiz arkadaki ikilinin dikkatinden kaçmamıştı.

Onu kendime çektiğimdeki his çok farklıydı, bunu tarif edecek bir cümle, kelime bulamıyorum.

Birden kendime gelip bana ne oluyor diye düşündüm. Saçmalıyordum. Öyle bir şey asla ve asla olamazdı.

Bu saçma düşüncelerden çıkıp önüme baktım, hızlıca yürümeye devam ettik.

Nihayet evin olduğu sokağa gelmiştik.

4 katlı bir binanın 3. katında annemle beraber yaşıyorduk. Sıradan bir evden farkı yoktu fakat o ev bizim için özeldi. Bu evi babam satın almıştı ve kendisi hiç oturamadan göçüp gitmişti bu dünyadan. Mümkün olduğu kadar eve iyi bakmaya çalıştım. Annemi mutlu etmek için elimden gelen her şeyi yaptım ama onun rahatsızlıkları ister istemez benim de canımı sıkıyor, geriyordu. Ona çok çaktırmamaya çalışsam da o da anlıyordu her şeyi.

Sessiz sakin bir yerde yaşadığımız söylenemezdi ama yine de çok rahatsız olmazdık.

Tüm anılarım burada geçmişti.

Yaşanmışlıklar sürekli gözümün önüne gelse de alışmaya çalışıyordum. Bu beni güçlü yapıyordu ve bundan memnundum.

Yine düşüncelere dalıp kendime gelmişken apartmanın kapısına vardığımızı anladım.
Ceketimin cebinden çıkardığım kartı kapıya okutup kapıyı açtım. Diğerleri de yanımdan geçtikten sonra kapıyı kapattım.

Asansöre doğru ilerleyip bindik. 3. kata geldiğinde kapı açıldı ve sola dönüp direk insanın karşısına çıkan o daireye yaklaştım.

Anahtarımla kapıyı yavaşça açtım ve diğerlerine müsade ettim. Hepsi yavaş yavaş içeriye girip bakınıyorlardı.

Ben de ayakkabımı çıkarıp içeri girdim. Elimle arkadan kapıyı örttüm.

- Annem bu saatlerde evde olmuyor. Birkaç saat sonra gelicektir, rahat olabilirsiniz.

- Annen olunca da rahat oluyoruz, merak etme. Jea teyzeciğim candır.

Küçük bir gülümse ile onları salonda yalnız bıraktım. Odama geçip içeriye seslendim.

- İstiyorsanız buradan kıyafet alabilirsiniz.

İçeriden ses gelmedi. Kapıyı örtüp dolabın önüne geçtim.

Kapağını açıp birkaç tane eşofman takımı çıkardım ve üstümü çıkarmaya başladım.

Odama doğru gelen ayak seslerini duydum ama Hye Joo olduğunu düşünüp umursamadım. Soyunmaya devam ederken kapı açıldı.

- Yine ne istiyorsun Hye Joo?

- Seni.

- Ne?

Arkamı döndüğümde bu kişinin Ji Woo olduğunu gördüm.

- Hey! Senin burada ne işin var? diyip üstümü çıkardığım kıyafetle kapatmaya çalıştım.

- Bu- buradan kıyafet alabilirsiniz demiştin de o yüzden.

- Evet dedim ama bunun için kapıyı tıklatıp girmen gerekmiyor mu? Her neyse, yatağın üstündekileri alabilirsin. diyip elimle orayı gösterdim.

Vücuduma kayan bakışları gözümden kaçmıyordu. Garip tavırları vardı. Ayrıca neden öyle bir cevap verdi, anlamadım. Ya da anlamak istemiyordum. Burada olduğu için pişmanlık duymam gerekiyordu sanırım.

Birkaç tane takım aldı.

Kapıyı örtüp gittikten sonra üstümü giymeye başladım. Dolabın kapağını kapatıp saçımı da yukarıdan topladıktan sonra odadan çıktım.

Koridorda ilerlerken içeriden gülüşmeler geliyordu.

Salona gelip onlara baktım.

- Sooyoung! Gelsene doğruluk mu cesaret mi oynuyoruz.

- Çocuk değiliz artık, bırakın şunu.

- Gelip bize katılsan böyle demezsin ama.

- Evet, evet. diyip onları geçiştirdim.

Salonun köşesindeki koltuğun üzerine kendimi attım.

Diğerleri yere oturmuş, gülüşerek oynamaya devam ediyorlardı. Televizyondan rastgele açtıkları bir kanaldan gelen ses beni rahatsız ediyordu.

Başımın ağrısı çok geçmiş sayılmazdı ama yine de beni bunaltıyordu. Az uyumanın verdiği yorgunluk ile gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu.

Tam uykuya dalarken duyduğum yarım yamalak bir cümle vardı : "...ile birçok kez... olduk."


« Bölüm Sonu »

Okuduğunuz için teşekkürler 💚










You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 23, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

freaky chat - loona yyxy Where stories live. Discover now