"Okuldan hocamla buluşacaktım. Şimdi aklıma geldi."

Bu yalanı nasıl uydurduğumu bilmiyordum fakat, mantığımın şu anda çok uzak diyarlarda olduğunu size söylemiştim.

"Dönem arasında mı Hayal? Gerçekten daha iyi bir yalan uyduramadın mı?"

İşte şimdi çuvallamıştım. Ben ne diyeceğimi, durumu nasıl açıklayacağımı düşünürken Renk konuşmaya devam etti. "Şimdi, o elinde kendini bana doğru dönmemek için oyalandığın eşyalarını yerine bırak ve bana bak."

Kaçacak yerim yoktu. Dediğini yaptım. Eşyaları yerine koydum ve ona doğru döndüm. Kendimi durdurmak adına dişlerimi dudağıma bastırmak zorunda kalsam da ona zoraki olarak gülümsedim. Bana doğru bir adım atmasına müsaade ettim, olduğum yerde öylece suratımdaki yapay gülümsemeyle sadece bekledim.

Aramızda birkaç adımlık mesafe kaldığında durdu ve "anlat," dedi. Ne dediğini anlamadığımı belli etmek için yüzümü buruşturdum ve sesimi kontrol etmeye çalışarak "neyi," diye sordum.

Kollarını birbirine kavuşturdu. Tek ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. Sabrını zorluyordum, bunu anlamamı istiyordu. Yine de geri adım atamazdım. Ona sevgilisi ile yaşadığım şeyleri anlatamazdım. Eğer, beni hatırlıyor olsaydı bunu sevgilisi yapabilirdi belki ama ben yapamazdım. Biliyorum, anlatmalıydım. Biliyorum, bunu bilmesi gerekiyordu ama yapamazdım. Beni de anlayın. Daha size bile anlatamamışken, ona anlatmamı bekleyemezsiniz.

"Hayal, bak bugün beni yeterince yordun, üzdün ve sinirlendirdin. Lütfen buna daha fazla devam etme. Derdin benimle mi, annemle mi yoksa Rüzgarla mı bilmiyorum. Sadece artık bir açıklama bekliyorum. Ha, eğer açıklama yapmamakta kararlıysan o zaman artık kalıcı çözümler aramamız gerekecek."

Beni, kendisi ile tehdit ediyordu. Renk bunu daha önce hiç yapmamıştı. Ondan başka kimsem olmadığını biliyordu ve hep bunun farkında olarak yaklaşırdı bana. Ne ara önüme düştüğünü bilmediğim omuzlarımı dikleştirdim. "Beni tehdit ettiğine inanamıyorum." Sesimin pürüzsüz çıkması için çok çaba harcamıştım, fakat başarılı olup olmadığım ayrı bir tartışma konusuydu.

Yere düzenli bir şekilde vurduğu ayağını durdurdu ve o da benim gibi karşımda dikleşti. "Bak, bunu yapmak istemezdim ama bana başka bir çare bırakmadın Hayal. Sana ne oluyor bilmiyorum. Garip davranıyorsun, anlatmıyorsun ve ben bu arkadaşlığı artık tek başıma yürütemiyorum." Benim sesimin pürüzsüzlüğü tartışılırdı belki ama Renk'in ses tonu çok netti. Bu ruh hallerimden, onu zor durumda bırakmalarımdan sıkılmıştı artık ve kendinden daha fazla taviz vermek istemiyordu.

Ani bir şekilde "kendi halime bırakmayı neden denemiyorsun," dediğimde kaşlarını çattı. Bana doğru uzattığı parmağını görmezden gelmeye çalıştığım sırada, "dört ay Hayal. Dört aydır seni kendi haline bırakıyorum zaten," diye bağırdı.

Tamam, haklı olabilirdi. Hayır, aslına bakarsanız tamamen haklıydı. Ona verebilecek bir cevabım yoktu. Özür dilemeyi, bir daha yapmayacağımı söylemeyi deneyebilirdim fakat, bana ne kadar inanırdı bilmiyordum. İşin açıkçası, bir daha yapıp yapmayacağım konusunda kendime de güvenmiyordum. Bu odadan benden mantıklı bir cevap almadan çıkamayacağını bilecek kadar tanıyordum en yakın arkadaşımı. Bir özür ile paçayı kurtaramazdım.

"Haklısın," diye mırıldanmakla yetindim. Zaman kazanmaya, bir şeyler düşünmeye çalışıyordum.

"Keşke haklı olmam bir şeyleri değiştirmeye yetse Hayal," derken o da gardını düşürmeye başlamıştı. Sesindeki pürüzsüzlüğün arasında küçük karıncalar dolaşıyordu şimdi.

Bir adım atıp yatağıma oturdum ve ondan da yanıma oturmasını istedim. Beni kırmadı ve aramızda bir karışlık mesafe bırakmaya özen göstererek oturdu.

Renkli Hayaller Balonu 🎈Where stories live. Discover now