25.Bölüm-İrade

190K 9.8K 24.6K
                                    

******

Sayfayı yenilerken merdivenden inme challange.

Kabul edildi.

Jüriden çıktığımdan beri Erol Hoca'mın kadroyu açıklamasını bekliyordum.

Milli takım kadrosunu...

Evet biliyorum, bir anda çok fazla şey bekliyorum hayattan ama ne yapalım yani, umut fakirin ekmeği...

Tüm Anadolu takımlarını sırayla gezen Umut Bulut'a yapılan "Umut fakirin forveti" esprileri, çıkın aklımdan.

Barış'ın milli takım kadrosunda olma fikrine inanılmaz bir şekilde yükselmiştim.

Hak ettiğini düşünüyordum ama ne kadar objektif olabildiğim tartışılabilir bir mevzuydu tabi.

Bir de "Neden maçlarda su molası veriyoruz, o zaman çay molası da verelim." diyen Erol Hoca'yla aynı kafa yapısına sahip olamayacağımı düşündüğümde Barış konusunda da ortak bir fikrimizin olmaması gayet olasıydı.

Yine de beklentiye girmiştim işte.

Finalden önceki son jürimden de çıkmış, çıkar çıkmaz da rotamı tesislere çevirmiştim.

Benimki muhtemelen stresten kendini yemek yerine soluğu salonda almıştı.

O da heyecanlıydı, bana çaktırmamaya çalışsa da...

Çayımı almış, TFF'nin sitesinin yenileme butonunu aşındırmak için manitimin yanına gidiyordum.

Resmen sabahtan beri Yaprak Dökümü Ali Rıza Bey gibi federasyon sitesinin kapısının eşiğinde durmuş, Erol Hoca'mı bekliyordum.

Bu saati zor ettik hocam, açıkla artık.

"Sen de mi nöbettesin?"

Aniden gelen sesle hafifçe irkildiğimde elimdeki bardak çalkalanmış, birkaç büyük damla yere saçılmıştı.

Bir adım geri çekilip kolumu öne doğru uzatırken başımı kaldırmış sesin sahibine bakıyordum.

Doğa mahcup bir tavırla ifadesini buruşturduğunda dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"Korkuttum mu ya? Kusura bakma, daldığını fark edemedim."

Bardağı yanımızdaki boş masalardan birinin üzerine bırakıp başımı iki yana salladım.

"Yok yok, benim kafam biraz yoğun. Senlik bir şey değil yani. Ne haber?"

Omzuma astığım büyük çantamın içinden peçete bulma çalışmalarıma devam ederken bir yandan da dikkatimi Doğa'ya vermeye çalışıyordum.

Vallahi bu çocuk hepimizi delirtecekti.

Her gün tesiste olunmazdı ki ama ya...

"İyilik valla ne olsun..."

Sol elinde tuttuğu telefonun ekranını bana çevirip iki yana salladı.

"Heyecanlı bekleyiş falan işte."

Gel Doğa'cığım, sen de geç kapının arkasına. Burada bulunup Erol Hoca'mı beraber rahatsız edelim.

Dudaklarımdan ufak bir kıkırtı sıyrıldığında nihayet ulaştığım peçetemle elimin üzerini sildim.

"Sen de heyecanlanıyorsan Doğa, biz ne yapalım?"

Yüzündeki ufak tebessümle gözlerini devirdiğinde başını eğip kaçmamak için zor durduğunu görebiliyordum.

SAHTE DOKUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin