Bölüm 1- ZORUNLU YOLCULUK

142 7 4
                                    

"Madam, please wake up" nazik bir el beni dürtüyordu fakat o an bu hiç hoşuma gitmemişti "Ne var allahın cezası!" diye bağırdım birden, adam anlamayıp kaşlarını çatsada "We came, madam." dedi zoraki bir sesle. Evet işte gelmiştik. Uçakların sesini duyar gibi olmuştum. Ailemi neredeyse 10 aydır görmüyordum ve bugün benim doğum günümdü daha doğrusu benim adlandırdığım biçimiyle felaket günü. Bu yıl umarım bir şey olmaz da huzurlu bir doğum günü geçiririm 5 yıl sonra ilk defa. Saate baktım. 12.01. Evet sanırım resmen 18 yaşına basmıştım. Hemde tek başıma. Havaalanına girdim belirli işlemlerden sonra çantalarımı teslim ettim ve uçaktaki yerimi aldım.

Uyku yeniden beni kollarına çağırıyordu bende hiç zorluk çıkartmayı düşünmüyordum. Fakat tam o sırada kaba bir şekilde yanımdaki koltuğa biri adeta çöktü. Dönüp o kişiye en delici bakışlarımı attığım sırada bir çift mavi göz ve dalgalı kısa saçlarla karşılaştım. Bİr an onu şöyle bir süzdüm gerçekten tarz sahibi bir çocuktu ve gayet yakışıklı olduğunuda söyleyebilirdim. Çocuk benim bakışlarımdan sonra teslim olur gibi ellerini kaldırdı ve bir şeyler söyledi ama kulağımdaki son ses müzikten dolayı ne dediğini duyamamıştım. Hızlı bir hareketle kulaklıkları çektim ve kaba bir şekilde "What?" dedim. Fazla terslemiş olacağım ki bana kaşlarını çatarak baktı ve "Are you okay?" diye sordu, öyle gücenmiş bakınca takındığım tavırdan dolayı vicdan azabı yaşadım ve bir anlığına gözlerimi yumdum. Kendi kendime emirler vererek şu anın duygu seli yaşamak için uygun olmadığını kendime hatırlattım. Normalde sevecen bir insandım ama son yıllarda bu sevecenliğim uçup gitmişti. Yinede kibar biriydim ve insanları incitmek hoşuma gitmezdi. "Sorry, I'm nervous and angry." dedim sakince "İt doesn't matter. İf you want to tell, I listen." dedi gerçekten samimi bulduğum bir bakışla, ona hemen ısınmıştım. Gerçekten son zamanlarda tanıdığım çoğu insandan daha iyi biriymiş gibi görünmüştü gözüme. "No, thanks. I have nothing to tell, I just have a little sleep." dedim ve kestirip attım, bir an sadece kulaklığımdan yükselen müziğin sesi kalmıştı ama bu çok uzun sürmedi "I'm Noyan." dedi, yine samimiydi ve elini bana uzatmıştı. Bu isteğini kıramadım ve uçağa bindiğim andan itibaren ilk defa gülümseyerek "I'm Eva. Nice to meet you. What is the meaning of the name?" bunu gerçekten merak etmiştim "Means that supreme commander." gülümsedi "What about your name?" "Means that creation of the first women." "Really interesting. Are you sure that the American?" diye sordu şaşkın şaşkın, neden bilmiyorum ama bir kahkaha patlattım "Ah no I'm not American, I'm Turkish" dedim yine gülerek. Bir an affallamıştı "Ne tesadüf." dedi. Ona bakakaldım çünkü türkçe konuşmuştu hemde mükemmel bir şekilde. "Sende mi Türksün?" "Evet öyleyim. Sanırım boşuna kasıyormuşuz sabahtan beri." "Sanırım öyle." dedim ve gülmeye başladık. Kendi yurdundan bir insanla beraber olmak gerçekten farklıydı. Bunu Türkiyedeyken anlayamıyorsunuz ama yabancı bir ülkeye gidip azınlık olarak kaldığınızda bunu gerçekten çok ayrıntılı bir şekilde anlıyorsunuz. Ve işte yine sessizlik, ikimizde sadece gülümseyerek önümüze bakıyorduk ve aramızda yine sadece kulaklığımdan yükselen müzik vardı. Bir an gözü kulaklıklarıma kaydı "Ne dinliyorsun?" bir an kulaklığımı kulağıma takıp şarkının ne olduğunu anlamaya çalıştım, tam nakarata denk geldiğim için anlamam uzun sürmedi. "Three Days Grace -I Hate Everything About You" "Three Days Grace mi dinliyordun cidden?" "Evet, hatta en büyük hayranlarıyım diyebilirim." "Bende kendimi öyle tarif ederim yalnız." dedi meydan okurmuş gibi zaten ordan konu bir açıldı bir dahada kapanmak bilmedi.

   Cildimi kaşındıran yumuşak bir şeyle uyandım fakat gözlerimi açmak istediğimde kirpiklerim bir şeye sürttü ardından burnuma çok tanıdık gelen bir koku çarptı. Gözlerimi aralayıp biraz geri çekildiğimde huzurla uyuyan Noyan'ı gördüm. Sanırım uyurke ona sokulmuş ve boynunda uyuya kalmıştım. Her insan uyurken biraz daha farklı görünür bence ama Noyan, o bir başka gözüktü gözüme. İspanya uçağında yepyeni bir arkadaş edineceğim kimin aklına gelirdi ki. Arkadaş kelimesini düşünmek beni tekrar hüzünlendirse de Noyan'ın kıpırdanışları duygu selime bir kez daha engel oldu. Baygın bakışlarla bana bakarken gözlerini ovuşturdu. Esnedi ve gerildi. O, tüm bunları yaparken ben dikkatle onu izliyordum. Biraz fazla dikkatli bakmış olucamki bana döndü ve "Bana dayanamıyorsun değil mi?" diye sordu, çok şaşırdım ve bir an afalladım "Onuda nerden çıkardın?" "Soruya soruyla karşılık vermek çok büyük bir yalan belirtisidir küçük hanım." "Ha ha öyle mi? Bu genel kültür bilgisi için çok teşekkürler Noyan bey." dedim gözlerimi devirerek. Sırıttı, bende öyle. Uzun zamandan sonra ilk defa biriyle sohbet ediyordum. İnsanlarla diyaloglarım genelde bir iki cümle ve geçiştirmelerden ibaret olurdu ama Noyan adeta dilimi hipnotize etmişti ve konuştukça konuşuyordum.

KÖR ZİNCİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin