Of Oranges and Coffee

726 50 27
                                    

***

Kahveye aşırı düşkün biri oldukça yakışıklı ancak bir o kadar da kahveden habersiz kuşkucu biriyle tanışırsa ne olur?

***

Kapının üzerinde asılı duran zilin ahenkli sesi yeni bir ziyaretçinin gelişini duyurdu. Geçtiğimiz birkaç ay boyunca Gulf yeni bir macerayı müjdeleyen bu hassas ve ruhani sese oldukça bağlanmıştı. Yeni bir müşterinin gelmesi Gulf için bu anlama geliyordu — bir iş alışverişinden ziyade macera. Yine benzer şekilde, kahve dükkanında oturan insanlar onun için sadece müşteri değildi; hepsi birer gezgindi. Eşsiz hikâyelere sahiplerdi, gece kadar siyah olan özenle demlenmiş kahvelerinde güven arayan kaybolmuş ruhlardı onlar. Kafa dengi kişilerdi. Kahve çekirdeklerinin sarhoş edici kokusunu ve Gulf'un her zaman vermeye çalıştığı o bağımlılık yapan acı tadın keyfine bakmak için yoğun programlarında zaman ayırıyorlardı. Tıpkı Gulf gibi onlar da kahveye tapıyordu. Vay canına, kulağa tam bir ucubeymiş gibi geliyor.

Her zaman böyle değildi. İşin aslı Gulf üniversiteyi bitirene kadar ağzına tek bir damla dahi kahve sürmemişti. Lütfedip yarı zamanlı bir işe girmeye karar verdiğinde olmuştu, böylece yüksek lisansını tamamlamaya çalışırken nihayet ailesini parasal olarak sömürmeyi bırakabilecek ve kendi başının çaresine bakabilecekti. Şu işe bakın ki üniversitesinin hemen köşesindeki küçük bir kahve dükkânı eleman arıyordu ve Gulf da seçici değildi. Açıkça görülüyor ki patronları da seçici değildi. Ve gerisi de bildiğimiz gibi işte.

Dört yıl geçmişti ve bir pad Thai yeri ile Kore barbekü restoranı arasına sıkışmış kendine ait bir kahve dükkânı vardı. Bangkok'un ana turistik mekanlarından ve şehrin tüm o koşuşturmacasından uzakta tenha bir yerdeydi – şükürler olsun. Bu yüzden gün içerisinde genellikle çok kalabalık olmuyordu. Müşteriler çoğunlukla yakınlarda çalışan kişilerdi. Öğle yemeği saatinde her zaman günlük kafein dozlarını almak için aceleyle geliyorlardı. Arada sırada da öğle sıcağında bir şekilde yolunu kaybetmiş olan turistleri ağırlıyordu. Başka zaman ise düzenli olarak gelenlerle bir iki çift laf ediyordu, masalarına oturup çalışanları diğer müşterilere bakarken kısa bir kahve molası veriyordu.

Ancak bugün öyle değildi. Bugün yine tezgâhın arkasında yalnız başınaydı. Run yıllık izne çıkmıştı ve Mild da soğuk algınlığı yüzünden evde dinleniyordu. Bu şekilde geçen üçüncü gündü ve Gulf yorgunluğun yavaş yavaş kaslarına sızmaya başladığını hissediyordu. 12 saatlik vardiyalar bir noktada ona zorluk çıkarmaya başlamıştı.

Yumuşak bir öksürük sessizliğin içinde yankılandığında başını kasadan kaldırdı. Hayatında gördüğü en güzel gülümsemeye sahip kişiyle yüz yüze geldiğinde düşüncelerinin sıyrıldı.

''Kusura bakmayın, girdiğinizi görmedim. Size nasıl yardımcı olabilirim...'' Gulf tereddüt etti, ''Bayım?''

''Yeşil çaylı frappucino, lütfen.'' Oh. Bu güzel gülümsemenin sahibi aynı zamanda alçak, yumuşak bir sesin sahibiymiş de. Güzel. Gulf kendini önündeki bir çift delici göze bakarken buldu. Ayrıca güzellerdi de.

''Elbette. Hemen geliyor.''

Gerçekten hemen gelecek miydi? Dikkati dağılmıştı, daha fazla zamana ihtiyacı olabilirdi.

Aslında unutun gitsin, koca bir ömre ihtiyacı olabilirdi. Çünkü adamın gülümsemesi şimdi daha da büyümüştü. Ellerini göğsünde kavuşturup başını yana eğdi.

''Teşekkürler.''

İşte yine o ses. Ne oluyor be? Kendine çekidüzen vermeye çalışıp arkasını döndü ve gerekli malzemeleri almaya gitti. Yapabilirdi. Hayatı boyunca makul sayıda yakışıklı erkek görmüştü, bu kadar sersemlemesi için hiçbir neden yoktu. Ancak şu haline bakın hele. Blendera süt dökerken omzunun üstünden geriye bakma dürtüsüne karşı koymaya çalıştı. Farkındalıkla hahladı, abayı yakışmış falan değildi sonuçta.

Of Oranges and CoffeeOnde as histórias ganham vida. Descobre agora