On Sekizinci Bölüm

En başından başla
                                    

İçlerinde kendini ilk toparlayan Bayan March oldu. Elini havaya kaldırarak "Susun!" dedi. "Beth'i düşünmeliyiz." Ama geç kalmıştı. Odanın kapısı ardına kadar açılmıştı. Beth kapının eşiğinde kırmızı sabahlığının içinde duruyordu. Sevinçten, güçsüz bacaklarına ve kollarına güç gelmişti. Koşup babasının kollarına atıldı. Bundan sonra olanlar artık o kadar önemli değildi. Kalplerden taşan sevinç, geçmişin bütün acılarını unutturdu.

Hannah, Bay March'ın sesini duyunca koşa koşa mutfaktan gelmiş, o heyecanla elindeki hindiyi de kucağında getirmişti. Hıçkıra hıçkıra ağlarken gözyaşları hindinin üzerine dökülüyordu. Birden onu orada kucağında canlı canlı hindiyle görünce hepsi kahkaya boğuldular.

Herkesin heyecanı biraz yatışınca Bayan March, eşine ettiği yardımlar için Bay Brooke'a teşekkür etti. John Brooke da birden Bay March'ın dinlenmesi gerektiğini hatırladı ve Laurie'yi alarak evlerine döndü.

Bay March, onlara bu sürprizi nasıl hazırladığını anlatmaya başladı. Havalar düzelince doktorlar yola çıkmasına izin vermişlerdi. John ona çok iyi bakmıştı. Bay March, onun çok efendi ve dürüst bir genç olduğunu düşündüğünü söyledi. Bunları söylerken Meg'e bakınca kızının harıl harıl ateşi karıştırdığını gördü. Bunun üzerine karısına döndü. Bayan March, hemen kaşlarını kaldırarak konuyu değiştirdi ve bir şeyler yemek isteyip istemediğini sordu ona.

Jo bu kaçamak bakışları da annesinin yaptığı işareti de görmüştü. Öfkeyle yerinden kalkıp et suyu ile şarap getireceğini bahane ederek odadan çıktı.

Ömürlerinde o kadar güzel bir Noel yemeği yememişlerdi. Hannah hindiyi nar gibi kızartmış, çevresini de güzelce süslemişti. Erik tatlısı ise insanın ağzında eriyordu.

"Kafam o kadar karıştı ki," dedi Hannah, "tatlıyı kızartıp hindiyi de şekerlemediğime şükredin."

Bay Laurence, John ve Laurie de yemeğe davetliydiler. Jo Bay Brooke'a sert sert bakarken, Laurie de ona gülümsüyordu.

Masanın başına yerleştirilmiş olan iki koltukta Beth'le Bay March oturuyordu. Yemekler yendi; içkiler içildi ve şerefe kadehler kaldırıldı. Masallar anlatıldı, şarkılar söylendi. Herkes çok eğlenmişti. Misafirleri gittikten sonra kızlar, ocağın başında oturan babaları ile derin bir sohbete daldılar.

Jo birden, "Geçen Noel nasıl da homurdanıyorduk," dedi. "Aradan tam bir sene geçmiş."

"Bütün olarak değerlendirir ve sonunu da düşünürsek çok güzel bir yıl geçirdiğimiz söylenebilir," dedi Meg.

Amy, bundan pek emin değildi. Parmağındaki yüzüğe bakarak "Bence çok zor bir yıldı," diye mırıldandı.

Beth, babasının dizinde oturuyordu. "Ben bu yılın bittiğine seviniyorum," dedi, "çünkü sen geldin."

Bay March, dört genç kızın yüzlerine sevgiyle baktı. "Bu yıl hepiniz için zor bir serüvendi," dedi, "özellikle de son aylar. Ama yılmayıp kahramanca yollarınıza devam ettiniz."

"Nereden biliyorsun? Annem mi söyledi?" diye atıldı Jo.

"Pek sayılmaz. Ben kendim keşfettim de denebilir."

Meg, babasının yanına oturmuştu. "Bize de anlatır mısın babacığım?" diye sordu.

"İşte ilk örnek," dedi babası onun yanıklar içindeki ellerini havaya kaldırırken. "Ben bu elin pamuk gibi olduğu zamanı hatırlıyorum. O zamanlar senin için her şeyden önemliydi bu. Belki o zaman ellerin daha bakımlıydı ama şimdi bana neler yaşadığını anlattığı için bu hâli daha güzel geliyor. Ellerinle birlikte o boş inançlarını da yıkmışsın. Eminim bu delik deşik olmuş parmaklarınla diktiğin dikişler daha uzun yıllar dayanacak. Artık bu çalışkan eli sıkmak benim için şereftir."

Meg'in saatlerce çalışmasının karşılığı olarak babasının övgülerinden daha güzel bir ödül olamazdı.

"Ya Jo?" diye fısıldadı Beth. "Ne olursun onun için de iyi bir şeyler söyle!"

Jo, babasının tam karşısında oturuyordu.

"Bu kısacık saçlarına rağmen bir yıl önce burada bırakmış olduğum oğlum Jo'yu şimdi burada göremiyorum. Karşımda yakasını güzelce iliklemiş, ayakkabılarını düzgün bağlamış bir genç kız var şimdi. Eskiden yaptığı gibi durmadan ıslık çalmıyor. Kaba saba sözler etmiyor. Üstelik halının üzerine de boylu boyunca yatmıyor. Yüzü eskisinden daha ince ve solgun. Yürüyüşü de değişmiş. Artık pek gürültü çıkarmadan yürüyor. Sesi yumuşamış. Ama hepsinden önemlisi, kendisinden küçük bir insana tam bir ana şefkati ile bakıyor. Benim o vahşî kızımı özledim tabii ama onun yerini alan bu güçlü, iyi yürekli, yardımsever küçük hanımı da çok sevdim. Acaba saçlarını kestirmesi mi bizim kara kuzumuzu böyle ağırbaşlı yaptı? Koskoca Washington'da küçük kızımın bana gönderdiği yirmi dolara değecek kadar güzel bir şey bulamadım."

Jo'nun gözleri buğulanmıştı. İnce yüzü de kızarmıştı.

"Sıra Beth'de," diye bağırdı Amy.

Sabırla sırasını beklemeyi öğrenmişti artık.

"Galiba o da eskisi kadar utangaç değil," dedi babası. Sonra birden Beth'in ölümden döndüğünü hatırlayarak "Yavrum, Beth'im benim," dedi ve kızına sıkı sıkı sarıldı.

Sonra Amy'ye döndü ve "Bugün baktım da benim küçük kızım yemekte hindinin kara etlerinden alıyordu," dedi. "Üstelik bütün gün annesine yardım edebilmek için oradan oraya koşturup durdu. Bu gece yerini Meg'e verdi. Sabırla sırasının gelmesini bekledi. Aynanın önünde durup süslenmeye de eskisi kadar meraklı değil galiba. Baksanıza parmağındaki o güzel yüzükten bile daha hiç bahsetmedi. Artık başkalarını da düşünmeyi öğrenmiş herhalde. O eski bencilliğinden sıyrılmış. Anladığıma göre tıpkı yaptığı kilden heykeller gibi kendini de yoğurup biçimlendirmeye çalışıyor. Bu beni çok sevindirdi. Çok mutlu etti. Kendisi için de başkaları için de hayatı yoğurup güzelleştirmeye çalışan küçük bir kızla gururlanırım ben."

"Ya Beth?" diye sordu Amy tekrar.

"Bugün bir kitapta okudum," diye söze başladı Beth.

"İyilikle umut birçok sıkıntılı gün geçirdikten sonra yemyeşil, bütün yıl leylâkların açtığı çayırlık bir alana gelmişler ve tıpkı şu anda bizim yaptığımız gibi orada mutluluk içinde yaşamaya başlamışlar..." Sonra yavaşça babasının kollarının arasından sıyrıldı ve piyanosuna doğru ilerledi. "Şarkı söylemek istiyorum artık," dedi. Sonra piyanosunun başına oturup en tatlı sesiyle güzel bir şarkıyı söylemeye başladı.

Küçük KadınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin