☆1☆Sonbahar

239K 6K 1.5K
                                    

Gözlerimi kapadım.

Onları tek bir anlığına dahi açmak istemiyordum.

Allah'ım... Kalbime sıkışan bu duygu da ne? Çıkmak için kalbimin o zorla ördüğüm duvarlarını yıkmaya çalışıyor.

Anılar... Dualar...Yaşantılar... Böyle olacakmış meğer, olması gereken buymuş. Ellerimi sıktığım anda parmaklarım gibi dişlerimin de birbirine kenetlendiğini hissettim. Ah Rabbim, bu yanan gözlerim miydi kalbim miydi? Ya da şuan ikisi de bana komplo kurup bir birlikte yanıyordu. Kalbimdeki yanma hissi sanki git gide beni de yakıyordu. Hayır, yine de mutlu olmalıydım, musmutlu. En güzel ve parlak gülümsememi göstermeliydim. Bugün güzel bir gündü çünkü, sahip olduğum kelimelerimle anlatamayacağım kadar çok güzel...

Bugün beyaz kadar saf bir gün. O kadar beyaz ki, gözlerimi yaşlarımla birlikte kamaştırıyor.

Gözlerimin önündeki manzaraya bakmayı sürdürüyorken yanımda oturan arkadaşım kolumdan dürttü beni. Gözlerini kısarak, ''Betül, iyi misin?''diye sordu. Buruk bir şekilde gülümsedim lakin onun bu sorusuna oldukça kısa olan bir ''Evet.'' bile diyemedim. Bu kısacık kelime bile boğazımda düğümlenirdi çünkü. O dört harf dökülemezdi dudaklarımdan. Hem Müslüman yalan söylemezdi, bu düsturla ben de söylemeyecektim. O dört harf bile kalbimin git gide nasıl yanıp küle dönüşmekte olduğunu ele verirdi.

Bunun üzerine buruk olan gülümsemem elimde olmadan daha da buruklaştı. Ama aksine yüzümde daha çok yer kaplıyordu. Şimdi mutluluk terk edilmiş bir limanda batmış bir gemiyi beklemek gibiydi. Yıllardır kalbimin mevsimi sonbaharken gönlümün sevda dalında sararmış olan o son yaprak düşmesin diye uğraşıyordum. Ama şimdi o yaprak bir kuş misali havada süzülüp mevsimi ilkbahar olan bir iklime gitmişti. İşte bu tam bir nasip meselesiydi. Nasipten öte bir nasip..

Başımı kaldırıp kalbimin ayrılan parçalarını bir kez daha ayırıp toza çevirecek o sahneye baktım. Gözlerim bir şölene şahit oluyorken bir anda alkışlar yükselmeye başladı geniş ve kalabalık olan salonda. Masada beraber oturduğum arkadaşlarım ayağa kalkıp coşkulu bir şekilde alkışlamaya başladılar bunun üzerine ben de ayağa kalktım. Onların alkışlarına katılmaya çalıştım. Ama sadece ellerim acıyordu, gerçi kalbimin yanında bu bir hiçti.

Ona baktım... Allah'ım ne güzel gülüyordu. Yıllardan beri ilk kez onu böyle gülerken görüyordum. İlk defa gözleri parlıyordu, kahverengi gözleri... Uzun uzun bakamadığım gözleri... Ya da donuk gözleri içinde buz gibi bir adamı barındıran o gözler, nasıl da erimiş şefkatle bakıyordu. Ve işte o zaman onu hiç tanımamış olduğumu fark ettim. Yıllardan beri o benim için buz gibi biriyken şimdi bu oldukça sıcak ve şefkatli bakışları tezimi çürütüyordu.

Önümdeki sahneyi izlerken gözyaşlarımı saklamaya çalışıyordum lakin yanımdaki arkadaşımın gözlerini üzerimde hissediyordum. Bunun farkında olarak bakmadım ona, ele verecektim kendimi. Hem şuan gözlerimin önünde öyle güzel bir sahne vardı ki hayran olmamak imkânsızdı.

Rabb'im... Vallahi teşekkür ederim. Yıllardır yanımda, sol yanımda olan imtihanım gözlerimin önünde sona eriyordu...

Mehmet...İmtihanım... Kalbimin zarif acısı.. Derdim ve dermanım, hekimim ve celladım... Rabbim'le aramdaki bağı güçlendiren, acısıyla dualarımı, secdelerimi uzatan adam... O artık bir imtihan değildi benim için. Gözlerimin önünde bir kızın lise anılarına gömülü bir ilk aşk olarak kazınıyordu aklıma.

Gözüm Mehmet'in sağına kaydı. Ah sevdiğimin yanındaki.. Ah, o saflık abidesi bembeyaz gelinlik! Yanında siyah bir damatlık, o siyah ki beyazın saflığına kara bir gölge düşürmüyor, aksine daha parlak, daha nurlu. Allah'ım sonunda olmuştu, dualarımın başkası üzerindeki tecellisini görüyordum. Aslında o başkası değildi ki, benim arkadaşım, daha da önemlisi Mehmet'in sevdiğiydi. Nasıl başkası olabilirdi?..

Nasipten ÖteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin