Gönüllü olarak arkeoloji ekibine kayıt oldum. Orada bulunmak bile bana büyük haz veriyordu. Bir yıla yakın bir zamanda orada kazı yapmış, kum taşımış ve çadırda yaşamıştım. Tüm bu heyecan dolu maceramda tek bir eksik vardı. Kırk dokuz yaşıma yaklaşıyordum ve annemin vasiyetini yerine getirmek için bir eşi hâlâ bulamamıştım. Tanrı'dan yegâne eşimi bulmak için bir işaret bekliyordum.

Ve bir gün Şanlıurfa'nın Nevali Çori isimli küçük bir köyünden yardıma bir grup geldi. Grup bölgeye ayak basar basmaz içlerinden bir kızın bayıldığını duydum.

Bu olay bende büyük bir heyecana neden oldu. Çünkü annemin notları Addison Malikânesi'ne girer girmez bayılması ile başlıyordu.

Elbette ki Robert'la olan derslerimizde bunun ley hatları kaynaklı olduğunu öğrenmiştim ve bu değişik bilinç durumlarının mevkiye göre hissedildiğini biliyordum. Tanrı'dan istediğim işaretime kavuştuğumu düşündüm.

Bayılan kızın yanına gittim ve işte onu gördüm. Anneni. Onu görür görmez kaderim olduğunu anlamıştım.

Bir süre kazı çalışmalarına yardım etmek istese de annen oraya bir türlü uyum sağlayamıyordu. Anıtlara yaklaşınca bayılıyor, uzaklaşınca kendini daha iyi hissediyordu.

Annen yıllarca devlet korumasında kalmış kimsesiz biriydi. Tüm hayatı boyunca ailesini aramış, yıllar sonra sadece doğduğu yer bilgisine ulaşabilmişti. Burası Nevali Çori'ydi. Annen, ailesini ya da en azından akrabalarını bulma ümidiyle o küçük köye gitmişti ama kimse otuz beş yıl önce doğan bir bebeği hatırlamıyordu. Bu sırada oradan ayrılmadan önce Göbekli Tepe'yi görmek istemiş ve böylelikle biz karşılaşmıştık. Hikâyesini dinledikten sonra ona hiç var olmayan ailesini aramaktansa neden kendi ailesini kurmadığını sordum ve evlenme teklif ettim.

Tabii kabul etmeden önce ona inancımızı anlattım. Yaşadığı ruhsal dalgalanmanın nedenini de anlatınca her şeyi bir anda anladı. Ve biz 1 Şubat 2001' de evlendik.

Tarikat ayinlerinde birden fazla kadınla birlikte olunur ve varis aranırdı ama benim tek istediğim âşık olduğum kadından zamanı gelince bir kızım olmasıydı.

Her şeyi istediğimiz gibi denk getirebilmek için tüp bebek tedavisine başvurduk. Yaklaşık üç aylık bir tedavi sonucunda embriyolar belirlendi ve içlerindeki en kaliteli ve güçlü olan embriyomuz, yani kızımız rahme yerleştirildi. Tarih 28 Nisan 2001'di.

Yaklaşık on beş gün sonra baba olacağım haberini almıştım. Annemin vasiyeti ve inancımın temelini yerine getirdiğim için onurluydum.

Seni kucağıma aldığım 30 Ocak 2002 'de ise farklı duygular hissettim. O kadar narin, o kadar savunmasızdın ki hiçbir tarikat hikâyesine girmemeliydin. Baban olarak seni koruma içgüdüm dünyada var olan her şeyin üstüne çıkmıştı. Ve birden tüm fikrimi değiştirdim.

Robert'tan seni Addisonlar'dan saklamasını istedim. Kimsenin varlığından haberi olmayacaktı.

Yıllar içerisinde senin eğitiminle ilgilenip sessiz bir hayat sürmeni isterken, bir yanım adaylar arasında kendine bir yer bulmanı ümit etti.

Annen daha sen doğmadan adaylığını kabullenmişti. Ona göre bizim bir araya gelmemiz ilahi bir müdahale sonucu olmuştu. Bir gün annenden bir teklif geldi. "Neden kızımızı Göbekli Tepe'ye götürmüyoruz ki?" dedi.

Fikir aklıma yatmıştı. Annenin ne demek istediğini hemen anlamıştım. Geçen sene ki Şanlıurfa gezimizi hatırlıyorsundur. Annen bayılmasın diye anıtlara çok yaklaşmamış sadece uzaktan bakıyorduk. Ama sen arabadan iner inmez bayılmıştın. O mesafeden bile etkilenmiştin.

İşte o anda kâinatın bizim üzerimizde bir güç tarafından yönetildiğini anladım. Bu işaretler bana inançlı olmam için gönderiliyordu. Kendi bencilliğim yüzünden dünyanın kaderini tehlikeye atamazdım. Ve annenle benim bir karar almamız gerekiyordu.

O gün annenin gözlerinde ölümü gördüm. Bu korkulacak bir durum değildi. Huzurlu, sessiz bir uyku olacaktı. Önünde sonunda biz faniler illa ki öleceğiz. Bu bir kaza ya da hastalık sonucu da olabilirdi. Neden ölümümüzü daha kutsal bir dava ile taçlandırmayalım? Kişinin bir ideali uğruna kendini kurban etmesi, yaptığı bu küçük fedakârlıkla, kollektifi etkileyecek güce sahip olması, yapılan tüm bu işlerin dünyevilikten kurtulup kutsal olması anlamına geliyordu.

Tek sorun senden ayrılmaktı.

Annenle birlikte sana bir şey anlatmama kararı aldık. Her şeyi bu defterden öğrenmenin, seni korumak için ant içmiş bekçin Robert'a güvenmenin ve Addison Malikânesi'nde eğitimini almanın daha doğru olacağını düşündük.

Güçlü olmanı istiyorum kızım. İnancımızı paylaşmanı istiyorum. Dün sıradan bir kızdın. Bugün ise bütün dünyanın kaderinin sana bağlı olduğunu bilen birisin. Bunu bilmeli ve tüm seçimlerini buna göre yapmalısın. Bu sene aday olacak yaştasın ve Addison soyundan dünyaya getireceğin vâris ile ilgili bazı seçeneklerin olacak. Bunlardan ilki..

Yazılar burada kesilmişti. Boş sayfaları hızlıca çevirerek kontrol ettim ama başka bir harf bile yoktu. Dikkatle incelediğimde ise sayfaların yırtılan kalıntılarını gördüm.

Gözlerimi devirerek "Ahh Robert Amca, neden yırttın ki sayfaları?" dedim. Neyi öğrenmemi istemiyorsunuz? Yine benden bir şeyler saklıyorlardı.

Yazılanlara o kadar dalmıştım ki vaktin ilerlediğini hiç fark edememiştim. Bugün olanları düşünüyordum. Bayılmam, buradan gitmek istemem, Eliot ve babamın defteri ve hâlâ ortada duran sırlar.

Babamın ve hatta büyükannemin isteği belliydi. Ben aday olup bir vâris doğurmak için dünyaya gelmiş bir kısraktım. Ama Eliot'a âşık olmasam bunu hayatta kabul etmezdim.

Peki sonra ne olacak?

Theodora gibi kucağımda bebekle Abant Gölü'ne mi gönderilecektim? Eliot'tan uzağa. Ama o da beni seviyor, buna müsaade eder miydi? Aslında büyükbabam da Theodora'yı sevdiğini söylemişti ama bu evde sevgi, aşk; sorunları aşmak için yeterli olmuyor demek ki.

Kapım çalındı ve daha "Gir" demeden biri içeri girdi. Bu büyükbabamdı.

İlk defa odama gelen büyükbabam, büyük bir şaşkınlık yaşamama neden olmuştu. Hemen toparlandım. Bu evde en çok çekindiğim kişi oydu. Sevecen tavırla gülümseyip kanepeye oturduktan sonra anca konuştu.

"Nasılsın Eva?"

"Daha iyiyim büyükbaba sağ ol" dedim ama sanırım soğuk algınlığı yaşıyordum. Sesim, burnu tıkalı bir insanın sesi gibi çıkıyordu. Ayrıca boğazım da yanıyordu ama büyükbabamın sorduğu şey maddî iyilikten öte manevî olarak nasıl olduğumla alakalıydı.

"Bir daha böyle bir şey yapmanı istemiyorum Eva, beni çok korkuttun."

"Yapmam büyükbaba, özür dilerim."

"Buradan gerçekten gidecek misin?"

Gözlerimin içine bakıyor adeta gitmemem için yalvarıyordu.

"Hayır. Fikrimi değiştirdim. Burada kalmak ve aday olmak istiyorum."

Yanıma gelip alnıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Nasıl sevindim anlatamam Eva. Fikrini ne değiştirdi?"

Büyükbabam zafer kazanmış bir gladyatör edasıyla artık mutlu görünüyordu.

"Babam."

Aslında babamdan önce Eliot değiştirmişti ama bunu söyleyemedim. Elimde tuttuğum defteri gösterdim sadece.

"Ahh babanın defteri değil mi?"

"Evet. Büyükannemin mezarının burada olduğunu yazmış. Onu ziyaret etmem mümkün mü?"

Büyükbabam şimdi düşünceliydi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "Tabii ki mümkün hadi gel benimle" dedi.

SESSİZ -Bir Göbekli Tepe Efsanesi 1-#Wattys2021Where stories live. Discover now