3. Bölüm "Geçmişten çalınan anı."

Start from the beginning
                                    

Umarım bu yalanım bana çok kötü bir şekilde dönmezdi.

Yolda üç kez patronumu aramıştım ama telefonunu açmamıştı. Patronum aksi bir adamdı ve birkaç dakikalık gecikmeyi bile burnumuzdan getirirdi. Çalışacak başka bir yer bulana kadar sabredip sonrasında da hemen istifa edecektim.

Çalıştığım kafenin kapısını itip içeri girerken çok fazla azar yememek için içimden bir sürü dua sıralamaya başlamıştım.

"İyem, neredesin kızım sen? Köpürdü Ahmet Bey burada." dedi Esra elinde tuttuğu tepsiyle yanıma gelerek. Siyah uzun saçlarını tepeden at kuyruğu yapmış, üstündeki beyaz kazak altına da buz mavisi kotunu giymiş ve oldukça güzel olmuştu. Çok açık bir teni olmadığı için açık renk kıyafetleri ona yakıştırıyordum. Benim aksime insanlarla çabucak samimi olabilen biriydi Esra. Ben onunla sohbet başlatmasam bile o sürekli konuşacak bir konu bulurdu, hatta konuşurken konudan konuya atladığı da çok olurdu. "Uyuyakalmışım," dedim oldukça kısılmış sesimle.

"Yuh! Bu kadar saat uyuyakalınır mı?" Sonra beni baştan aşağıya dikkatle süzdü. "Hiç iyi görünmüyorsun," Endişeli çıkan sesine çatılmış kaşları da eklenmişti. "Hasta mı oldun yoksa?" Başımı sallayıp etrafıma bakındım ve patronum Ahmet Bey'in buralarda olmadığını gördüm. "Ahmet Bey nerede?" dedim gerginliğim biraz daha artarken. "Bir işi vardı gelir şimdi." Sonra sesini biraz daha alçaltıp etrafı kolaçan etti. "Kiracısı parasını ödememiş, tüm gündür sinirlenecek yer arıyordu zaten. Sen de tam gününe denk geldin harbiden."

Gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. "Bilirsin, şans hep benden yana oluyor genelde." Bu cümleyi buruk bir gülümsemeyle kurmuştum ancak Esra büyük ihtimalle bu cümlenin altındaki anlamlardan bihaberdi.

Ahmet Bey tüm sinirini benden çıkartacaktı muhtemelen. Zaten kendimi iyi hissetmiyordum, üstelik hasta olmuştum ve Koral'ın evimi nereden bilebileceği düşüncesi de zihnimi kurcalayıp duruyordu; üstüne hiç sorunum yokmuş gibi bir de Ahmet Bey sorunu çıkmıştı.

Diken üstünde hissederken hem bugünün hemen bitmesini istiyordum hem de hiç bitmemesini... Çıkışta Koral'la konuşmam gerekiyordu ve onun tarafından bakıldığında haksız olduğum bir sürü konu vardı. Eminim ki onun da soracak bir sürü sorusu vardı, onu tatmin edecek cevaplarım var mıydı; işte bu muammaydı.

Bunları düşünüp durma İyem.

Bunları düşünüp durma.

Onunla konuşmayı hiç istemiyordum.

Bunları düşünüp durma...

Zihnimin içini bir düzene oturtmak şöyle dursun, oturtmaya çalışırken daha da batırıyordum. Çalışıyordum ama dalgınlığım her işi çok kötü yapmama sebep oluyordu. Sildiğim yeri tekrardan siliyor, siparişleri alırken dalıp gidiyordum ve bu yüzden de tekrar tekrar müşterilere ne sipariş ettiklerini soruyordum. Çöpü çıkartmak için dışarı çıkıyordum ancak yanıma çöpü almayı unutuyordum. Bunun gibi bir sürü şey sayabilirdim... Ahmet Bey henüz gelmemişti ama geldiğinde maalesef epey sinirimi bozacaktı, biliyordum. Nerede olduğu önemli değildi, biri statü olarak biraz üstün olsun; bunu her fırsatta kullanırdı. İnsanlık hali diyerek geçmez ve illa burnundan getirirdi.

Çıkış saatime az kala, hem Ahmet Bey gelmediği için hafiften rahatlıyordum; hem de Koral'la konuşacağımız için geriliyordum. İki duygunun aynı anda kollarımdan tutup beni sarsması, bitkin bedenim açısından hiç iyi bir şey sayılmazdı.

İçimdeki duygu patlamasından ölmezsem eğer, iki kelimeyi yan yana getirip de Koral'la mantıklı bir konuşma yapabilirdim. Başına sadece bir bela açmakla kalmamış, birkaç tane sıkıntı yaşamasına sebebiyet vermiştim. Bunun bana geri dönüşlerinin ne olacağını bilmediğim için de zihnimde bir şeyler kurup duruyordum. Artık bu işi elime yüzüme bulaştırmakla kalmamış, bu bataklığa yüz üstü düşmüştüm.

103 GÜNWhere stories live. Discover now