Dazai'nin Ağzından

Sabah kalkınca yanımda Chuuya'nın o minik bedenini göremedim. Ve bu beklediğimden daha çok üzdü beni. Ondan mıdır bilmem ama ağzına tek bir lokma bile koyamıyorum. Oysa şimdi o burada olsaydı beni yemeden bu masadan kaldırmazdı. Aklıma gelen güzel anılarla gülümsemem gerekirken daha çok asılıyor suratım. Ve hiçbir şey yemeden masayı topluyorum.

Kendimi üzmenin manası yok. Bunun farkındayım. Dostlarım bilir misiniz bilmiyorum ama sevdiğiniz birine kolayca elveda diyemiyorsunuz.

Kendimi eskimiş kanepeye atıyorum ve her yerinden anılarımın aktığı eski evimi izliyorum. Hayatımı değiştirmem lazım. İyi yönde. Artık kendimi küvete atıp jilete dokunamam veya altımdaki sandalyeyi kendim itemem anlıyor musunuz? Bunu onlarca kez yaptım. Hiçbiri beni sonsuz mutluluğa ulaştırmadı.

Zaten sonrasında sonsuz mutlulukla tanıştım. Belki de onca zaman tanrının beni yanına almamasının sebebi buydu. 'Bak sana birini gönderdim seni bu dipsiz kuyudan çıkaracak birini.' Chuuya'yla ilk tanıştığımda bu kelimeleri kulağımda duyduğuma yemin edebilirim dostlarım. Ama tanrım, madem onu gönderdin neden sonrasında benden ayırdın? Belki de o gerçekten bir melekti ve benim gibi olan başka birine yardıma gitti. Ne olursa olsun hayatıma bir ışık kattığın için, evimde asla açmadığım perdeyi araladığın ve içeriye gün ışığının girmesine izin verdiğin için, senle yaşadığım her saniye için teşekkür ederim Chuuya.

18:36

Karnımdan gelen gurultulardan dolayı saatler sonra ayağa kalkıyorum. Hem açlıktan hemde uzun süre uzanmamdan olsa gerek gözlerime bir karaltı iniyor ve bedenim sallanıyor. Lakin bunu umursamadan yürümeye devam ediyorum ve kafamı kolona çarpıyorum.

Sadece birkaç şey atıştırmak için açtığım dolabınsa içinde bir iki yumurta ve bozulmuş sebzelerden başka hiçbir şey yok. Üstüme dolaptan bir kaban ve bozuk para alıp markete doğru yola koyuluyorum.

Dostlarım dedim size bundan sonra ölmeyi dilemek yok diye. Açlıktan ölemem, ölmemeliyim değil mi?

Ama kafamı yukarı çevirip ayın yükselişini mutlulukla izleyecek cesarette yok bende. Tüm enerjim yer tarafından içine çekilmiş. Kambur bir şekilde yürüyorum. Kafamsa markete girip marketten çıkana kadar yerde. İnsanlar tuhaf bakışlar atıyorlar. Sadece görünüşümden dolayı değil bu durum etrafa kötü bir aura yaydığım belli. Yüzümde asık. Sanki cebimden bir bıçak çıkarıp marketin ortasında birini öldüreceğim.

Marketten çıktığım gibi arka sokaklardan birine dalıyorum. Amacım hızlı bir şekilde eve gitmek. Ama buralar pek tekin değil anlayacağınız üzere. Belki biri tarafından yanlışlıkla öldürülebilirim. Hayır dostlarım istediğimden değil, kesinlikle istediğimden değil. Belki çok küçük bir ihtimalde olsa öldürülebilirim ve bu ihtimal içimi bir hoş yapıyor.

Ama beklediğimin aksine karşıma bir sokak çetesi veya bir ayyaş çıkmıyor. Minik bir karaltı görüyorum. Karaltıya doğru ilerledikçe kulağıma iç çekiş sesleri geliyor. Dibine geldiğimdeyse mavi bir battaniyeye sarılan beş altı yaşlarında bir çocuk olduğunu fark ediyorum bunun. Ona doğru eğiliyorum.

"İyi misin?"

Çocuk kafasını dizlerinden çekip bana doğru kaldırıyor. Ve dostlarım açıklayamayacağım kadar güzel gözlerle karşılaşıyorum.

Selamlaaaarrrr

İkinci bölüm biraz geç geldi ama içimde yazma isteğini bulamadım. Eğer önceki iki kurgumu okuduysanız bunun yazım dilinin onlardan tamamen farklı olduşunu fark etmişsinizdir. Ben sadece wattpad de böyle kurgular yazmayı değilde kendi içinde bir şeyler yazmayı eline kalem almayı seven biriyim. Wattpad de kendimi geliştiriyorum ve bu sefer farklı bir dil kullanayım dedim. Ve bu hoşuma da gitti.

Açıkcası yine kurgunun sonu aklımda hiiç belli değil. Bir iki tane fikrim var fakat hiçbiri tam anlamıyla tatmin etmiyor beni. Akışına bırakacağız artık. Sevgilerr

Cigarette |soukoku|Where stories live. Discover now