2: "Ben inerken en dibe ağır, sen, seni gördüğüm ilk günden bile güzelsin."

En başından başla
                                    

Pekâlâ, Seokjin hyungun bilmesine şaşırmamın oldukça anlamsız olduğunun içten içe farkındaydım zira Seokjin hyung oturduğu yerden çevresindeki herkes hakkında fazlasıyla bilgi sahibi olabilen biriydi çünkü bir şekilde hepimizin dertleştiği yegâne kişi oydu. Taehyung'un Seoul'e geri döndüğünü kimsenin değil de sadece onun bilmesi de bu durumun bir örneğiydi.

Tamam, itiraf ediyorum; çok fena şaşırmıştım. Şaşırmıştım çünkü bu asla beklediğim bir şey değildi. Taehyung'un eşinden boşanmış olması öyle çok garip gelmişti ki...Taehyung'un hayatında her şey benim hayatımın aksine tıkırında gidiyor gibi hissediyordum, o benim gözümde iyi bir aileye sahip, hârika bir hayat yaşan herifin tekiydi ve mutsuzluk ya da dert benim aksime kesinlikle kapısını çalmıyor gibi düşünüyordum. Ve hayır, ailesi ya da evliliği hakkında bir şeyler bildiğim için böyle düşünmüyordum, sadece..Evlenmişti, çocukları vardı ve en önemlisi bir aileye sahipti. Bunlar onun hârika bir yaşantısı olduğunu düşünmem için yeterliydi işte çünkü benim hayatımın boktan olmasının nedenleri bunlardı; bir ailem, yıllar boyunca hayal ettiğim çocuklarım ve en önemlisiyse bir eşim yoktu.

Öğrendiğim gerçekler yüzünden yaşadığım şaşkınlığımı atlattığım andan sonrasıysa çok hızlıydı, verdiğim müsaadeyle birlikte Seokjin hyung Taehyung'a haber vermiş, haber vermesinden en fazla on beş dakika sonraysa Taehyung çocukları getirip anında gitmişti ve şimdi de ben, Seokjin hyung rica etmese bile ona destek olmak amaçlı çocuklarla ben de ilgileniyordum ki bu sadece benim kararım da değildi zira Chaeryoung ortama alıştıktan ve yüzümü hatırladıktan-sanırım- hemen sonra kucağıma gelmek için Seokjin hyungun kolları arasında debelenmeye başlamıştı bile.

Ve müsaade konusuna gelirsek..tabii ki de çocukların bize gelmesine bir şey dememiştim, ne diyebilirdim ki? Özellikle Chaeryoung'u çok fazla özlediğimin farkındayken.

Zihnimdeki düşünceler yüzünden dalmış bir şekilde bir ileriye, bir geriye yavaş yavaş adımlamaya devam ededururken başını omzuma yaslamış Chaeryoung, sırtında ağır ağır dolanan elim sayesinde kulağımın dibinde hafifçe geğirivermişti, işittiğim minik ses ve tenimde hissettiğim sıcak nefes daldığım düşüncelerle dolu derin kuyudan sıyrılmamı sağladığında, "Sonunda rahatladın." diye, beni anlamayacağını bilmeme rağmen tatlı bir tonda mırıldandım kıvrılan dudaklarım eşliğinde.

Açıkçası ondan çok ben rahatlamış gibi hissediyordum zira ona süt içirdikten hemen sonra alt dudağını titrete titrete ağlaması beni hem çok korkutmuş, hem de kalbimin sızım sızım sızlamasına neden olmuştu. Bilmiyorum ne kadar normaldi fakat Chaeryoung'a karşı garip bir koruma iç güdüsüyle güdüleniyordum; o, sanki benim yavrummuş yahut kardeşimmiş gibiydi ve canının yanması kalbimin kırılmasına neden oluyordu resmen. Ona kanımın bu denli ısınmasına neden olan şey bana olan ilgisi miydi gerçekten bilmiyordum fakat bir şekilde aramızda garip bağ oluştuğunun bilincindeydim, sadece bir hafta geçmesine rağmen onu çok fazla özlemem de bunun en büyük kanıtı gibiydi.

Bu bir hafta içinde aklıma düştüğü her vakit acaba Taehyung'un çocuğu olduğu için mi böyle hissediyorum? diye sorgulayıp durmuştum ve bu düşünce benim açımdan çok korkunç olsa bile aynı zamanda mantıklıydı da ve bu beni çok fazla germişti, öyle ki Chaeryoung'u düşünmekten bile çekinir olmuştum fakat bugün Taehyung'un büyük kızı Jisoo ile tanıştıktan sonra bunun aslında Taehyung ile alakalı olmadığını anlamıştım. Pekâlâ, bu Jisoo'yu sevmediğim anlamına gelmiyordu kesinlikle çünkü onu da çok sevmiştim, o, beline kadar inen dalgalı saçlarını sürekli bir şampuan reklamındaymış gibi bir o yana bir bu yana savurup dururken ve arada bir gelip saçlarımın kıvırcıklığını düzleştirmek ister gibi usul usul okşarken onu nasıl sevmezdim ki?

nothing like us, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin