"Abla, organ mafyası tarafından kaçırıldım ve sol böbreğim için 500 atman gerekiyor." diyordu sahte bir korkuyla. Gülerek başımı iki yana salladım. Parmaklarımı klavyenin üzerinde harekete geçirdim.

"Onlara sağ böbreğini ver."


"What dedin gülüm? Benim böbreğimden bahsediyorsun. Benim, benim."

"Sana tokat atana diğer yanağını dön, sözünü hiç duymadın mı?"

"Ya ben salak mıyım? Bana tokat atana niye diğer yanağımı çeviriyorum."

Gözlerini yukarı diken ve gülücük atan emojiyi atıp hesabına istediği parayı gönderdim. Henüz bir üniversite öğrencisiydi. Benimle yaşamayı bir yıldır bırakmıştı. Ondan ayrılmak ne kadar zor olsa da kendi ayakları üzerinde durmasını istiyordum. İki ev arkadaşı vardı. Bazen beni yalnız bırakmaz ve gelirlerdi. Kardeşlerim gibi severdim onları da.

Birden bastıran tatlı ihtiyacıyla mutfağa ilerledim. Dolabı açtığımda boşlukla karşılaştım. Dudaklarımı büzerek mutfaktan çıktım. Fakat deli gibi çikolata yemek istiyordum. Market yürüme mesafesindeydi. Gece yarısına bir saat vardı ama marketin açık olduğuna emindim. Hırkamı üstüme geçirdim, şarjı azalan telefonumu takıp anahtarları aldım ve evden çıktım. Asansörü beklemeden merdivenden koşar adımlarla indim. Merdivenden her indiğimde klip çekiyormuş gibi hissediyordum. Bu yüzden yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşuyordu. Dış kapıyı çekerek çıktım ve on dakikalık yolu yürümeye başladım. Gece sessiz ve sakindi.

Marketten içeri girdiğimde sevdiğim reyona doğru ilerledim. Çikolata ve çerezleri elimdeki minik sepete attım. Kasaya doğru ilerledim. Kemal bir yandan işini halledip bir yandan da benimle konuşmaya başladı.

"Nasılsın, Buğlem?" diye sordu.

Elimi kaldırıp "İyiyim. Sen?" diye sordum. Kemal birçok temel kelimeyi öğrenmişti. "İş güç işte. Durumlar bildiğin gibi."

"Sevindim." diyerek poşeti elime aldım.

"İyi geceler." dedikten sonra marketten çıktım.

Yolları ezbere biliyordum. Hep usul usul yürüdüğüm yollardı. Sonra ezberlediğim bu yolda bir inilti sesi duydum. Bakışlarımı sola çevirdim. Adımlarım kararsızdı. Minik ve temkinli adımlarla sola döndüm. İniltilerin sesi artarken benim kalp ritmim de artıyordu. Neden arkamı dönüp kaçmıyordum ki? Sonra çöp kutusunun görünmeyen tarafında yerde bir çift ayak gördüm. Çamurlu postalları olan bir çift ayak... Gidip gitmemekte kararsızdım. Ayaklarım da benden bir o kadar bağımsız... Çöp kutusunun yanında yerde oturmuş bir adam vardı. Gözleri kapalıydı. Sarhoş muydu yoksa? Korkarak yere çömeldim. Kaşlarım çatılırken bir andan kolumdan tuttu. Ağzımdan bir çığlık koparken alnımda soğuk bir şey hissettim.

Soğuk bir namlu... Korkuyordum.

"Kimsin sen?" diyen sesle daha çok yumdum gözlerimi. Burnuma kan kokusu geliyordu ve bu midemin bulanmasına neden oluyordu.

Gözlerimi araladım korkuyla. Yüzlerimiz birbirine yakındı. Bakışlarımı yavaşça gözlerine çevirdim.

Yeniden lâl oldum.

Nefesim tükendi.

Alnıma silah tutan bu adamı tanıyordum ben. Bir şeyler diyordu ama ben anlamıyordum. O tanıdığım kahverenginin en güzel tonu olan gözler zorla açık duruyordu. O soğuk namluyu çenemin altında hissediyordum bu kez. Bir eli kolumu tutuyordu sıkı sıkı. Ellerim karnının üstüne düşmüştü. Ellerimin altında bir ıslaklık hissediyordum ama ne olduğunu bilmiyordum.

Adı MenekşeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin