Türkçe söylendim "tövbe Yarabbi sanki ben patlattım lastiği, şımarık"

"Türkçe biliyorum Gökçe" dedi arabadan inerken. Hala da bir afralar bir tafralar. Birlikte ormanlığın yanından ilerlemeye başladık. "Niye yoldan gitmiyoruz"

"Çünkü armut gibi yolun ortasında bir Prens'i görürlerse ne olur sizce" dedim bende. Ağzına bir tane çakacaksın. Köye geldiğimizde meydana doğru ilerlemeye başladık. Bunlar hep emekli galiba. Alışveriş yapanlar felan vardı. Ortam da güzeldi baya. Kaldırımları ile tolları taştandı. Evler eski İngiltere yapılarındandı. "vayy bee"

"Burayı hatırlıyorum sanki" dedi gülümseyerek.

Markete doğru ilerledik. Bizi misafir edebilecek birilerini arıyorduk. Arabamız yolda kalınca. "Tabi tabi" dedi adam sevinçle. Buraya bizden başka kimse gelmiyormuş sanırım. Herkesin gözü üzerimizdeydi.

Derek'e baktığımda bana baktı o da. "Size bir oda açalım arabanızı köye çekeriz" dediklerinde onayladık ikimizde. "Sevgili misiniz?"

"Maalesef ki" dedim ona bakarak. Bana baktı güldü, sonra başını çevirdi çocuk gibi tövbe yarabbi. İkimize oda açmak için isimlerimizi istedi.

"D" dediğinde araya girdim.

"Türk'üz biz bu Davut Öztürk" dediğimde bana baktı şaşkınca. Güldüm bende bu duruma. "Bende Gökçe Göktürk"

"Gokça ile Davut" dediğinde Prens yüzünü buruşturdu.

"Allah cezanızı vermesin" diye söylendim. Odamıza çıktığımızda, pencerenin perdesini çektim. İçeriye felan baktım. Prens gidip, yatağa oturdu. "Siz uyuyun ben başınızda beklerim"

"Yok ya bu sefer ne yapacaksın"

"Yeminle Prens neyin olmasaydın bende yemin etmiş olmasaydım gerilir gerlir bir tane çakardım" dedim sinirle Türkçe "anlama gıtlığımı var sende. Sarayda gdo mu var."

"Gıtlık ne demek" dedi şaşkınca. "Ayrıca beni onlardan kurtarmış olabilirsin. Farklı bir birliğe aitsindir. Peşimde bir sürü kişi var. Nasıl güveneyim"

"Haa sen şive bilmiyorsun. Zıkkım giresice beynini biraz çalıştır o zaman." dedim sinirle.

"Ne diyorsun Gökçe" dedi şaşkınlıkla.

Güldüm böyle demesine. Bana baktı şaşkınca. Yatağın başına yaslanıp, kollarını bağladı önünde. Gözlerini kapatıp kapatamamak arasında gidip geliyordu ama yorgundu. Çok belli oluyordu. Pencerenin kıyısından bakarken, arabamızı getirip, oto tamircisine çektiler. Tamam arabamız tamir olacak. Ben Derek'i alacağım ve saraya götüreceğim. Derin bir nefes koy verdim. Telefon edemezdim. Haklıydı herkes onu öldürmeye çalışıyordu. Kraliyet tahtına veliaht olarak ilan edildiğinde başlamıştı bu olaylar. Yavaşça ona baktım. Uyumuştu. Dolaptan battaniye alıp üzerine örttüm. Sonra gidip yerime oturdum. Başımı koltuğun kenarına yasladım. Arada Prens'e bakıyordum. Bana güveni hiç kalmamıştı. Ama benim gerçekten de hiçbir suçum yoktu. Kapı çalınınca silahımı çıkartım hızlıca. Derek uyandı. Elimi ona doğrulttum. "Kıpırdama sakın." dedim sakince kapıya doğru ilerledim.

"kim o"

"Oda servisi" dedi Kapının merceğinden baktım, kapıda isimlerimizi soran adam vardı. Silahı belime koyup, ceketimi düzelttim. Kapıyı açtım. "size ikramımızı getirdik" dediler.

"bu ne ki" dedim kabuklu bir şey vardı.

"Salyangoz" dedi adam gülerek. "Dağlardan toplandı."

"Allah tepenizden baksın sizin" dediğimde Derek içerden kahkaha attı. "Salyangoz yenir mi ya. Hayvandan ne istiyorsunuz. Yemeyiz biz öyle şeyler. Valla bunu Davut'a da yedirmem. Mikrop neyin kapar. Yok mu sizde biftek olur, böyle börek olur"

"Gökçe" diye yanıma geldi Derek. "Nereden bilsinler onlar böreği"

"Aman ne bileyim de salyangoz yenir mi ya" dedim ona bakarak. Gülmeye başladı. Adam giderken durdurdum onu. "Bak domuz neyin getirme" diye odaya geri döndüm. Derek hala gülüyordu. "ney" dedim sakince.

"Sen yapmadın değil mi?" dedi gülerek.

"Hasbin Allah, ben yapmadım yemin ederim ben yapmadım. Sen Türkçe bildiğini anlayınca senden hafif tırstım. Prens'e küfür ettim lan" dediğimde gülmeye başladı. "Kaçmak için bir yalan atmam lazımdı." başını salladı gülerek.

"Aslında inanmak istemedim ama saray muhafız komutanları" dedi sakince bana baktı.

"Aman onları da yargısız infaz yapıyorlar. Hemen suçlamak nedir ya" dedim sakince. "ayrıca sende seni kurtarmaya geldim o kadar. O yerden kaçtım. Şu an kaçağım yani" dedim ona bakarak.

"Fark ettim" dedi geri yatağa oturdu. Biraz sonra kapı çalınınca ona baktım.

"Eğer ki yılan neyin getirdiyse ben o getirdiği yemekle onu boğarım acımdan ölürüm daha iyi" diye mercekten baktım. "Derek pencereye doğru git." dedim.

"Bir saniye geliyorum" dedim İngilizce. Yatağı kaldırıp, çarşafları kaldırdım. Birbirine bağladım. "Aşağı atlayacağız. Sana söz verdim unuttun mu sen güçlü olana kadar buradayım" dediğimde gülümsedi. Pencereyi açtım. Çarşafı aşağıya sarkıttım. "Önce sen." diye kapıya baktım. Çarşaftan tutunarak indi aşağıya. Kapıyı kırdıklarında ellerimi sallayıp aşağıya atladım. Çarşaftan tutunup atladım. "Çok havalı değil mi?" diye onu tutup koşmaya başladım.

Oto tamircisine doğru koştuk. Arabanın her şeyi tamamdı. Ama bizim paramız yoktu. Arabayı geri alıp bastım gaza. Navigasyona sarayın konumunu girdim. Hızla sürmeye başladım. "seni alabilirler kapıda" dedi bana bakarak.

"Yapacak bir şey yok" dedim süremeye devam ettim. Geç saatlerde saraya geldiğimizde kapıyı kırıp geçtim içeriye. Sarayın önüne geldiğimde silahlı adamlar etrafımızı sarmışlardı. "Huh" dedim ona baktım. "Yavaşça dışarı çıkmanız lazım" dediğimde bana baktı. Başını tamam anlamında salaldı. Kapıyı açtı dışarıya çıktı.

"Prens Derek" dedi will koşarak yanına geldi. "İndirin silahları" diye bağırdı. Arkasından ben çıkınca, Silahlar yeniden bana doğrultuldu.

"ellerini kaldır" dediklerinde kaldırdım . Belimdeki silahı aldılar. Ellerimi arkadan, kelepçelediler. Prens Derek'e baktım.

"Durun" dedi Derek. "O benim baş korumam. Ne hakla ona böyle davranırsınız" diye diğer muhafızdan anahtarı alıp, ellerimi çözdü.

"O suçsuz" dedi Prens Henry sakince. "Suçlu bulundu. Oğlumu kurtardı diye bir korumayı tutuklayamazsınız. Sayın muhafız komutanı" diye o da yanıma geldi. Derek'e sarıldı.

"İyi misin oğlum" dedi üzerine bakarak.

"İyiyim baba Gökçe sayesinde" dediğinde gülümsedim.

"Tabi ki de" dedi Türkçe. Prens bana bakıp gülümsedi. Ama bu zehir olayını kimin düzenlediğini bulmazsam bana da Gökçe Göktürk demesinler.  

  

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
Prens'in FedaisiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon