Bana kalırsa Alexander'a kıyasla Julian kral olmaya daha çok yakışırdı. Stratejik yetenekler çok daha önemliydi kanımca. Zaten emrinde olan birçok yetenekli asker olacaktı, zekasını da buna katarsak krallık daha iyi yerlere gelebilirdi.

Konudan gene uzaklaşmamı sağlayan tüm düşünceleri kafamdan attım. Şu an Julian'ı düşünmekten çok daha önemli bir işim vardı, ters giderse kellemi kaptıracağım kadar önemli bir iş...

Minettar bakışlarımı Julian'a yollayıp tekrar söze başladım. "Şu an nasıl bir strateji izleyeceğinizi tahmin ediyorum. Mladenovski Krallığı'na karşı çıkacak olan bir savaşta Crolleus Dağları'nın konumu çok fazla önem arz ediyor. Bu yüzden orayı ele geçirmeniz oldukça önemli. En güçlü askerlerinizden oluşan bir bölüğü dağlara göndermeyi planlıyorsunuz şu an. Daha öncesinden de gizlice bir bölüğü oraya yerleştirdiğinizi düşünüyorum. Mladenvoski Krallığı oraya ele geçirdiğini düşünürken yeni göndereceğiniz bölükle ve orada gizlice bulunanlarla bölgeyi ele geçirmeyi amaçlıyorsunuz. Bu kadar da değil, en yetenekli bulduğunuz askerlerinizin bir kısmını da kendi rızalarıyla Mladenovski askerlerine yakalattınız. Zafere yaklaştığınız zaman, o askerlerin de Mladenovski askerlerinin bulunduğu bölgeyi içten fethetmelerini sağlamayı planlıyorsunuz. Böylece kesin zafere ulaşacaksınız düşüncenize göre. Yanlış mıyım?"

"S-siz nasıl?"

Şaşkınlıkla masadakilerden birinin sorduğu soruyla söylediklerimin doğru olduğunu kanısına vardım. Yüzüme bir sırıtış kondurup konuşmaya devam ettim. Şimdi söyleyeceklerim çok daha fazla önemliydi.

"Eh, düşüncenizin yanlış olduğunu söyleyemem ancak bir yerde yanılıyorsunuz." İşaret parmağımı kaldırdım ve bakışlarımı herkesin suratında gezdirdim. "Kendini bilerek yakalattıran askerleriniz işler yolunda giderse bölgeyi içten fethedebilirler ancak bu, şu anda dağlarda bulunan gizli bölüğünüzün durumuna bağlı. Tahminimce uzun süredir Mladenovski askerlerinin olduğu bölgeye yakın bir yerde saklanıyorlar fakat ne durumlarda bunu yaptıkları hakkında bir bilginiz var mı? Bana kalırsa yok."

Uzun konuşmanın verdiği yorgunlukla derin bir nefes çektim içime.

"Bildiğiniz üzere Crolleus Dağları'nın doğusunda, daha yeni fethettiğimiz Muchela bölgesi bulunuyor. Bize karşı çıkacak kadar güçleri olmadığından şu anlık bir tehlike arz etmiyor gibi görünebilir. Peki ya Mladenovski Krallığı gizliden gizliye kalkınmalarına yardım ediyorsa? İkisi iş birliği içerisindeyse eğer askerlerimiz anında imha edilir. Şu anlık imha edecek kadar güçleri yoksa da bildiğiniz üzere Muchela Bölgesi Crolleus Dağları'na kadar uzanan su kaynağının merkezi. Kaynağı kapattıkları anda askerlerimizin içecek sıkıntısından dolayı yenik düşmeleri kaçınılmaz olur."

Konuşmak yormuştu. Ara verip dediklerim hakkında ne düşündüklerine baktım.

"Muchela Bölgesi Nguyen ailesinin gözetimi altında. Onlar bölgeye göz kulak olurken oradakilerin Mladenovski Krallığı ile iş birliği yapma gibi bir durumu olamaz."

Alexander'ın kendinden emin bir şekilde kurduğu bu cümleyle kaşlarımı çattım.

"Nguyen ailesi varken böyle bir şeyin olmaması gerekir, doğru. Ancak bildiğiniz üzere Nguyen ailesinin başındaki kişi yakın zamanda değişti. Oğlu Erwin Nguyen ailenin başında şu an. Babasının beklenmedik ölümünden sonra ailesinin düşmemesini sağlamak amacıyla Mladenovski Krallığı ile iş birliği içerisine girmesi mümkün."

Bu cümlemin sonunda Alexander diyecek bir şey bulamadı ve sustu. Bu beni o kadar tatmin etmişti ki anlatamam.

"Dediklerin gerçekten de önemli şeyler ancak nasıl bu kadarını düşünebildin?"

İkinci Yaşam 1-2जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें