İkinci Yaşam -11-

Bắt đầu từ đầu
                                    

Ayağımdaki topuklularla elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyordum ki yolun ortasında düştüm. Yerde bulunan toprak, beyaz elbiseme çok güzel bir armağanda bulunmuştu. Sinirlice burnumu çektim. Bir çamura bulanmadığım kalmıştı, lanet olsun!

Hızlıca ayağa kalktım ve ayağımdaki ağrıyı görmezden gelerek merkez saraya doğru olan koşuşturmacama kaldığım yerden devam ettim.

Size bir uyarı, sakın topuklu ayakkabılarla koşmaya çalışmayın.

Merkez sarayın kapısına varabildiğimde nefes nefese kalmıştım. Tam can havliyle içeri girecektim ki kapının önündeki korumalar geçmemi engelledi. Daha düne kadar kimse korumuyordu burayı, şimdi mi değere bindi tatlı kapınız!

"Merkez saraya izniniz olmadan geçemezsiniz leydim." Sinir olmuş şekilde konuşan korumaya baktım. Zaten çok sinirliydim, bir de bu çıkmıştı başıma.

"Aa, öyle mi? Bakın şu işe, hiç bilmiyordum bunu. Ne yapsam ki, ayağımdaki topuklulara rağmen çamura bulanmış şekilde buraya gelmiş dikiliyorum. İlahi ben! Önemli bir şey olduğundan gelmedim tabiki buraya. Can sıkıntısı işte, arada çamura batıp merkez saraya gelmeye çalışıyorum da! Siz de deneyin, iyi geliyor." Gerçekten kafayı yemiştim galiba. Bu kadar sabırlı ve yüce gönüllü ben bile delirmiştim sonunda.

Korumalar kafayı yemişim gibi bana bakıyorlardı. Gözlerimi kıstım ve onlara doğru eğildim.

"Herhalde keyfimden koşarak gelmedim buraya ben! Beni içeri almadığınız her saniyede onlarca insanın ölümünün gerçekleşmesini sağlıyorsunuz!" Çok sinirli olduğumu fark edip derin bir nefes aldım. Korumalara her şeyi sakince anlatmazsam ilerleme kaydedemeyeceğim gibi duruyordu.

"Bakın, biliyorum amacınız sarayı korumak. Ancak şu anda yapılan toplantıya acilen girmem gerekli! Söyleyeceğim şeyler, krallık için gerçekten de çok önemli." Hala tereddütlü duruyorlardı, devam ettim.

"Ben Elizabeth Wallace, adımın ve ailemin üzerine yemin ederim ki söyleyeceğim bilgiler Lamensis Krallığı adına çok büyük önem arz ediyor. Eğer beni içeri almazsanız krallığın yararının tersine bir şey yapmış olacaksınız. Gerçekten bunu istiyor musunuz?"

"Leydim, bize kapıyı korumamız ve izni olmadan içeriye kimseyi almamamız emredildi. Sizin geçmenize izin verirsek görevimizi çiğnemiş oluruz." İçimi çektim. Beni içeri almaları onlara pahalıya patlayabilir gibi duruyordu.

"Peki ya beni içeri almanız çok iyi bir olaya sebebiyet verecekse? İçeri almamanız da çok kötü bir olaya yol açacaksa? Merak etmeyin, beni içeri alma suçunuzu Elizabeth Wallace olarak kendi adımla üstleniyorum. Lütfen toplantıya girmeme izin verin!"

Korumalar bir süre tereddütle bakıştıktan sonra beni içeri almaya karar verdiler. İçlerinden birisi yolu göstermek için benimle beraber geleceğini söyledi.

Kafam o kadar doluydu ki nerelerden geçtik hiçbirini hatırlamıyorum. Kocaman büyük beyaz bir kapıya vardığımızdaysa yanımdaki koruma bana beklememi söyledi ve ürkerek kocaman kapıyı açıp içeri doğru adımladı.

Benim yüzümden o da bir hayli stres yaşamıştı. Üzüldüm şimdi biraz.

Korumanın içeride kalma süresi bayağı bir uzundu. Ne konuştuklarını bilmiyordum ancak beni içeri almasından dolayı bir sürü fırça yediğini tahmin edebiliyordum.

Stresli bir şekilde kapının etrafında volta atarken sonunda koruma dışarı çıktı. Korku ve heyecanla ona baktım. Rengi biraz solmuş gibi görünüyordu. Artık ne dedilerse içeride.

Toplantıya girebileceğimi söyledikten sonra hızlı bir şekilde yanımdan uzaklaştı. Bu boğucu ortamdan kaçmak için bir koşmadığı kalmıştı. Gözlerimi devirdim. Eğer işler iyi giderse çok büyük kademe atlardı, daha ne istiyordu?

İşlerin sarpa saracağından korkuyor olabilir mi acaba Melis?

Böyle bir durumda bile iç sesim beni sinir etmeyi başarıyordu. Ona aldırmamaya çalışarak kapıya doğru adımladım.

Kapının kulpunu tutmamla yutkunmam bir oldu. Daha ilk günden kurallardan birini çiğnemiştim, merkez saraya izinsiz girmiştim. Acaba işler iyi gitmezse beni idam ederler miydi?

Böyle bir anda bile bu düşünce beni güldürdü. O kadar ölmemeye uğraşım böyle mi sona erecekti yoksa?

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Artık buraya gelmiştim, vazgeçmek için çok geçti. Titrememi zorlukla durdurdum ve gözlerimi açıp kapının kulpunu çevirdim.

İçeriye girmemle odanın ortasında kocaman dikdörtgen bir masa görmem bir oldu. En başında parlayan altın tacıyla Kral Alphonse Lamensis oturuyordu. Soğuk bakışları tenimi delip geçiyor gibi hissediyordum. Kralın sağ tarafında ise çatık kaşlarıyla bana bakan bir adet Alexander vardı.

Tekrardan titremeye başladım.

Cidden, burada ne arıyordum?

———————————————

Biraz heyecanlı bir yerde bitti gibi. Öbür bölümü merak ediyor musunuz?

Siz Melis'in yerinde olsaydınız toplantıya dalar mıydınız yoksa başka bir plan mı yapardınız?

Sizce toplantıya gitmesi mantıklı mıydı?

Toplantı iyi geçecek mi?

Öbür bölüm için sınırımız +60 okuma ve +30 vote.

Umarım bölümü beğenmişsinizdir💛

~















~

İkinci Yaşam 1-2Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ