18 -Gelişme-

Começar do início
                                    

"Daha önce bir erkekten hoşlandın mı?" diye mırıldandım göğsünü izleyerek.

"Hayır." Şaşkınlıkla başımı kaldırıp gözlerine baktım. Hala saçlarımda olan parmakları havadayken de saç derimde gezinmeyi sürdürdü. Bayık gözleri sanki tüm yüzümü delip geçecekti. Hayatımda ilk defa birini öpmek istedim o an.

"Nasıl bu kadar çabuk kabullendin beni o zaman?" dedim şaşkınlıkla. Omuz silkti.

"Aklımın ucundan geçmezdi bir erkekten hoşlanabileceğim ama... Seni gördüğüm sırada hayat bana çoktan her şeyin mümkün olduğunu öğretmişti." dedi dudağının sağ köşesi diğer mimiksiz hatlardan bağımsız olarak yukarı tırmanırken.

"Gördüğün an mı hoşlanmaya başlamıştın?" dedim daha çok şaşırarak. O zaman karşılaştığımız her seferinde o çoktan benim ona şu an hissettiğim şeyleri bana karşı hissediyordu. "Ne zaman gördün ki ilk?"

"Evinin kapısında oturuyor, kulaklıkla müzik dinliyordun. Biz Cem'in evine gidiyorduk, senin gözlerin kapalı olduğu için bizi fark etmedin ama... Ben seni gördüm. Sonra abime söyledim biri taşınmış İrem'lerin oraya, haberin var mı diye. Yok dedi, bayağı hayal kırıklığına uğramıştım o an." Gülümsemesi genişlediği sırada çenemi göğsüne yaslamış, her mimiğini yakalıyor, hareket halindeki keskin hatlı etli dudaklarını izliyordum. "Sonra konsere geldin."

"Tuğçe?"

"Çoktan birlikteydik onunla. Doruk'un masadan fırlayıp gitmene sebep olduğu gün ilişkimizi bitirdim."

"Bu arada o gün görmüştüm sizi. Gördükten sonra kapattım gözlerimi ama ne yalan söyleyeyim... Dikkatimi çekmedin." Küçük bir kahkahayla birlikte saçlarımdaki eli sırtıma kaydı.

"Acıttı bu şu an. Ya sen? İlk kez mi bir erkekten hoşlanıyorsun?" Başımla reddettim önce cevap olarak. Yeterli bir cevap olmamış olacak, bana öylece bakarak beklemeye devam etti.

"Hayır. Daha önce birkaç erkekten hoşlanmıştım ama hiçbiri bu kadar derin değildi. Ufak tefek ilgilerdi yalnızca."

"Derin? Sevdim." Yüzümü yan çevirip göğsüne yasladım yine. Gülerek sırtımı sıvazladı. Sırtımdaki elini yakalayıp yatağa bastırdım, parmaklarımı parmakları arasından geçirdim ellerimizi izleyerek.

"Ya ailen? Neden onlarla yaşamıyorsun?" dedim titrek sesimle. Boğazımda kocaman bir yumru vardı, göğsümde ise tatlı bir ağırlık. "Bahsetmek istemezsen anlarım."

"Özel bir sebebi yok. Bera'nın işi burada, benim arkadaşlarım ve grubum. Okulum da daha yakın."

"Hangi okul?"

"****** Eczacılık." Tekrar başımı kaldırıp boştaki dirseğimden destek aldığımda gülümseyerek tavanı izliyordu.

"Zeki birinin elini tutuyorum ve haberim yok?" Bu güldürdü onu yine. Burun kıvırdım. "Ben de ******** Moleküler Biyoloji ve Genetik."

"İstemiyorum ki ama. O zaman hevesim yokken en yüksek neresiyse orayı yazmıştım puanıma göre." dedi iç çekerek.

"Ben bölümümü isteyerek yazdım da şimdi Eczacılık deyince sen..." dedim sırıtarak.

"Ben hep konservatuar istedim aslında da... Ee? Sen bana ailenden bahsetmeyecek misin?" dedi konuyu değiştirerek.

"Babamla yaşıyorum. Annem beni babama bırakıp kaçmış, kırkım bile çıkmadan hem de." dedim kısaca.

"Buraya senin üniversiten için mi taşındınız?" İrem'in sesi çınladı kulaklarımda. Gözlerimi kaçırdım, kendimi yavaşça geçebilecek diyaloglara hazırladım.

"Hayır, babamın mesleğinden ötürü. Ben de tercihimi buraya göre yaptım." Yüzüne bakmaya cesaret edemiyor, konuyu deşmesinden korkuyordum.

"Baban ne iş yapıyor ki?"

"Babam asker." Sessizlik oldu yine aramızda. Bu beni iyice germeye yetti o an.

"Sı-sık değiştiriyor musunuz?" Sonunda ağır ağır ona çevirmeyi başardım gözlerimi. Tek kaşı çatılmış, şaşkın ve biraz şüpheli bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Başımla onayladım kısaca. "Ne kadar sık mesela?"

"Genelde üç dört ay." Sesim hiç olmadığı kadar sık titremişti. Yüzündeki ifadenin soğuklaşmasını izlerken yutkunmakta zorlandım.

"Bana bunu ne zaman söylemeyi düşünüyordun?" dedi resmen sinir kokan sesiyle. O an üniversite için kalacağımı hemen söylemek istemedim. Ne yapacağını merak ettim. Kaçacak, ayrılacak mıydı?

"Gerek var mıydı?" dedim öfke dolu gözleri yine içime işlerken. Kendimi bir anda altında bulduğumda korkuyla ellerimi göğsüne yerleştirdim. O ise dirseklerini iki yanıma yaslamış, öfke ve hayal kırıklığı dolu suratını benimkine yaklaştırmıştı.

"Ne demek gerek var mıydı? Sen benim hislerimi henüz idrak edemedin sanırım hm?" dedi, ardından yüzü boyun girintime düşüp oraya iyice yerleşti. Şaşkınlıkla ağzımı araladım ama sesimi bulamadım. Kolları belimi sardı, altında kıvranıp can çekişmeme sebep oldu. Yanıyordum. "Gitmeni istemiyorum." Başını iki yana salladığında tüm hatları hızla boynumda görünmez ama bıçak misali acı dolu hisler bıraktı. "Bu kadar erken değil."

Elimi aramızdan kurtarıp ense saçlarını okşadım, gözlerimi yumup kuruyan dudaklarımı ıslattım dilimle. "Üniversite için... Kalacağım. Babam gitse bile buradayım, bu şehirde sabit kalacağım."

"Beni rahatlatmaya çalışmıyorsun, değil mi?" Gitme ihtimalimi düşünmemeye çabaladım.

"Hayır, buradayım. İstemesen de düşündüğünden bile uzun bir süre bana mecbur kalacaksın." Başımı yana eğip saçlarını kokladım.

"Sevdim." dedi sadece. Sonra konuşurken boynumda küçük yarıklar açıyormuş hissi uyandıran kıvrımlı dudaklar büzüşüp küçük bir öpücük bıraktı oraya. Kalbim kaldıramayacak sandım, göğsüm sıkıştı yeni duyguyla birlikte. Saçlarımdaki elim kasılıp kalırken bir öpücük daha bıraktı. Gözlerimi yumup bu yeni duygulara alışmayı bekledim. Galiba zor olacaktı ki teninin tenime temas ettiği her yer karıncalanıyordu. Elleri yakıyordu. Dudakları... Bu yeni his hepsinden beterdi. Dudakları kavuruyordu.

İsimsizler (Gay) Onde histórias criam vida. Descubra agora