15 -Bazı Konular-

Start from the beginning
                                    

"Dedim ya, ayakta duramıyorum."

"Hıhı..." Evin sokağına girdiğimizde sıkıntıyla iç çekti.

Aşağı bakarken mırıldandı. "Çoraplarını sevdim." Utandım. Bayağı utandım çünkü kafamı eğdiğimde birde yukardan bakınca üzerimde sadece tişört ve çorap varmış gibi göründüğünü fark ettim. Muhtemelen masum bir iltifat değildi bu. "Evde biri var mı? Ailen kızmasın?"

"Babam bu gece çalışıyor." dedim omuz silkerek.

"Annen?"

"Annem yok." dedim gözlerimi kaçırarak. Bu konudan bahsetmeyi sevmiyordum. "Sizin aileniz de hiçbir zaman evde olmuyor." dedim tekrar ona bakarak.

"Çünkü onlarla yaşamıyoruz. Ailemin durumu iyi. Birkaç tane evimiz var. Onlar şu an karşı tarafta yaşıyor. Biz arada uğruyoruz yanlarına." Dubleks bahçeli bir evi yalnızca iki oğulları kullanıyorsa ailenin durumunun sadece iyi olma olasılığı yoktu. Yine de yorum yapmadım.

Verandaya çıktık, kapıyı açtım, içeri girdiğimiz an omzumu ağır kolundan kurtarıp koltuğa oturmasına sebep oldum. "Sana soda getiriyorum. Şöyle bol limon ve tuzlu." Yüzünü buruşturdu.

"Churchilldan nefret ederim."

"En azından ayakta durmana yardım eder." dedim sırıtarak. "Başının dönmesini falan alır." Dudaklarını birbirine bastırdı, bir süre öylece birbirimize baktık.

"Başım dönmüyor, ayakta da gayet rahat durabiliyorum. Yanımızdaki gruptan rahatsız oldum eğer duymak istediğin buysa." dedi ellerini iki yana açıp.

"Yine de bence bir churchillı hak ediyorsun." dedim mutfak kapısı pervazının arasında dururken. Sırtını koltuğa yasladı. "Hem benim için tadına katlanırsın diye düşünmüştüm." dedim omzumu kapıya vererek.

Gözlerini kaçırarak "Yap hadi." dediği gibi arkamı dönüp mutfağa girdim, ellerimi yüzüme bastırdım. Kahretsin, bir anime karakteri olsaydım burun kanamasından ölürdüm herhalde.

Elimdeki bardakla salona dönüp yanına oturduğumda bardağı alıp tek dikişte içti, yüzünü buruşturarak sehpaya bıraktı boş bardağı. "O kadar da kötü değil bence." dedim elimi ağzıma örtüp gülerek.

"Midemi kaldırıyor." dedi ve başını geriye atıp koltuğun başına yerleştirdi. Kapalı gözleri, birazcık terle ıslanmış geriye bükülen boynu, aralanmış etli dudakları öyle sevilesi geldi ki gözüme... Gözlerini aralayıp yan yan bana baktığında irkilip başımı önüme çevirdim. "Kafamı senden yana ne zaman çevirsem beni izliyorsun." diye mırıldandı salonun sessizliğini bölerek.

"Sana churchill de yaramıyor anlaşılan." dedim kıkırdayarak. Sonra bayık gözlerini fark ettim. "Sakın öyle uyuma, boynun tutulacak." dedim gülerek, ayağa kalkıp kollarından yakaladım, çekiştirerek kaldırmaya çalıştım. Tek çekişte dizlerine devirdi beni, ben utançla kalkmaya çalışınca belime sarılıp göğsüne yasladı. "Sabah bu anları hatırlayınca çok utanacaksın." dedim titreyen sesimle. Sanki tüm boğazım küçük toz parçalarıyla kaplanmıştı. Göğsüm yine sıkışıyordu ama bu sefer aldığım derin soluk da etki etmedi.

"O zaman bırak tadını çıkarayım." dedi, burnunun saçlarım arasına karıştığını hissettim. Utançla kıpırdandım, sonunda kasılan bedenim yavaşça gevşemeye başladı. Belimdeki ellerinden biri omzuma çıktı, saçlarım arasındaki burnunun yerini çenesi aldı. Kalp atışlarına kadar hissedebiliyordum. En az benimkiler kadar hızlı ve acıydı.

"Be-bence artık uyumalıyız." dedim tekrar kıpırdanarak. Ne kadar hoşuma gitse de... Kafası güzeldi ve sonrasında bu ani hareketinden pişman olacaktı. Ayrıca bırak sevgiliyi, adam gibi flört etme şansımız bile olmamışken yeni yeni tanışan iki kişi için bu samimiyet biraz fazlaydı.

"Haklısın." Belimi sıkıca yakalayarak pozisyon değiştirdi, koltuğa boylu boyunca uzanarak üzerine yatırdı beni.

"Bunu kast etmemiştim." dedim şaşkınlıkla başımı kaldırıp yüzüne bakarak. Kalkmayı denediğimde kollarını sıkılaştırdı yine.

"Kaçma." Parmakları ense saçlarım arasından geçip başımı tekrar göğsüne yasladı. Diğer eliyle de sırtımı gezinirken fısıldadı. "Bu gece kaçmana izin vermeyeceğim."

*

Sabah boynumda bir ağrıyla uyandım. Zemin o kadar sertti ki... Bir de yüz üstü uyuyunca boynumu hareket ettiremeyecek hale gelmiştim.

Doğruldum, gözlerimi kırpıştırarak altımdaki bedeni inceleyip geceyi hatırlamaya çalıştım. Hava henüz tam aydınlanmamıştı, saat çok erken olmalıydı. Derin derin soluyan huzursuz surat bir süredir hoşlandığım çocuğa aitti. Gece sıkıca belimi sarıp kaçmama engel olmaya çalışan kollar gevşekçe üzerimdeydi şimdi.

Terle ıslanmış dalgalı saçları elimle geriye ittim, üzerinden zorlukla kalkarken ateşi olan çocuğun kısık bir inilti çıkarmasına sebep oldum. "Abi?" diye mırıldandı. "Sen misin?" dedi adem elması sertçe yukarı aşağı oynarken.

"Benim." Gözleri hızla açıldı, yattığı yerde doğrulup nefes nefese bana bakmaya başladı. Utançla çöktüğüm yerden doğruldum, sehpanın üzerine oturdum. Gözleri içerde turladı, tekrar beni buldu.

"Ben... Neden burdayım?" Başımı aşağı eğdim, parmaklarımla oynamaya başladım.

"Hatırlamıyor musun?"

"Neyi?"

"Ateşin var, uzan da sana bir şeyler getireyim." dedim, ayağa kalktım.

"Ateşim mi? Gayet dinç hissediyorum." dedi bana bakarak. Elimi tekrar alnına attığımda ısının düştüğünü fark ettim. Uykudan ötürü sıcaktı herhalde. Gözlerim tekrar suratını bulunca ağzı aralık, iri gözlerle bana baktığını fark edince kızardım. Kendine gelip hatırlamaya başlamıştı sanırım. "Hazar," Elleriyle yüzünü sıvazladı. "çok özür dilerim!" Koltuktan ayağa fırladığında ben de kalktım. "Gerçekten, çok ama çok üzgünüm." dedi iri gözlerle yüzümü turlamayı sürdürerek. Suratı o kadar kırmızıydı ki kafam azıcık güzel olsa onu pancar sanabilirdim.

"Anlıyorum, sorun değil."

"Bir daha olmayacak, bir daha sarhoşken yanından bile geçmeyeceğim." dedi ellerini avuçları bana dönük şekilde göğüs hizasında kaldırarak.

"Sorun değil dedim!" diye bağırdım dayanamayıp. "Seni evime getirdim. Sarhoş halinle seni buraya getirdiysem bir şeyleri zaten göze almışım demektir, değil mi? Seninle o bardan ayrılıp her söylediğine gülümseyebildiysem, kolunu omzuma koyduğunda hoşuma gittiyse ya da itmeye gücüm varken beni şu koltukta kolların arasına aldığında kalkamadıysam bazı konularda yalnız değilsin demektir bu, farkında mısın?"

Ağzımdan çıkan son harfe dek dudaklarımdan ayrılmayan gözleri gözlerime yükseldi, öylece bakışmaya başladık aramızaki bir buçuk metrelik mesafeden ödün vermeden. Ağzımdan çıkanları algılamam belki yarım dakika sürdü ama algılamamla birlikte bedenimin en ufak hücresindeki tüm kan yüzüme sıçradı. Söylerken ya da düşünürken söyledikten sonrası kadar utanç verici gelmemişlerdi kulağıma.

Dudaklarında yarım yamalak sevimli bir gülümseme oluştu. "Bazı konulardan kastını açar mısın?" dedi bana gülümsemeyi sürdürerek. Göz devirsem de bu yine dudaklarımda oluşan gülümsemeye engel olamadı.

İsimsizler (Gay) Where stories live. Discover now