Bölüm 2

34 5 2
                                    

Multimedya:Cem Karaca

  Balkonumda oturmuş kahvemi yudumluyordum. Yağan yağmura aldırmadım. Nisan yağmurlarını severdim,üşütmezdi insanı. Yüzüme düşen küçük damlaları hiç umursamadım.Yağmurun ortaya çıkardığı toprak kokusunu çektim içine. Bu koku huzur veriyordu insana.

"Acaba toprak sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?"

Böyle güzel kokmasının başka ne sebebi olabilir ki? Böylesi bir kokunun nasıl bir izahı olur başka?

Yağmur hızını arttırmaya başlarken, havada kararmıştı. Akşam yemeğimi yemiş olmanın verdiği ağırlıktan dolayı spor yapmaya ihtiyacım vardı. Alışkanlık işte. Ailemin bana kattığı alışkanlıklardan sadece biri. Öyle ağırlık filan çalışmazdım. On beş yirmi dakika koşu bandı ve birazda bisiklet. Formumu korumaya yönelik ufak bir çalışma.

Dolabımdan siyah taytla, beyaz sporcu atletimi alıp giydim. Uzun saçlarımıda sıkıca at kuyruğu yaptım. Zaten hazır olan spor çantamıda alıp çıktım evden.

Karşımdaki dairenin kapı ziline ısrarla basan otuzlu yaşlarının başındaki adamda durdu bakışlarım. İçeride belli ki yoktu kimse. Hala arlanmazca basıyordu. Cem bu saatte neredeydi ki?

-"Kime bakmıştınız?"

Karşımdaki adamın yan duran profili tamamen bana dönerken bakışlarında endişe vardı.

-"Ya ben Cem'e baktım. Stüdyodan çıktı, yürüyerek geleceğini söylemişti.Gelmemiş herhalde" elindeki arabanın anahtarını gösterdi. - "Arabasını ben getirdim. Yarın kendi arabasını kullanacaktı. Veremedim bir türlü. Telefonunuda açmıyor"

Tanışmak için daha iyi bir bahane var mıydı? Komşuluk yapmış olurdum hem.

-"Ben iletirim isterseniz. Aciliyeti varsa yani"

Adam mutlulukla doldu. Elindeki anahtarı tereddüt etmeden bana uzatırken bende gülümsedim. Kaybolmasın diye spor çantamın ön gözüne koydum

-"Çok sağolun"

-"Ne demek rica ederim"

Adam merdivenlerden inerken, ben ikinci katta olmama rağmen merdiven kullanmaya üşeniyordum. Sürekli asansörü kullanıyordum sırf üşengeçliğimden. Şimdide asansöre bindim. Bende böyle değişik bir insanım işte. Spor yapmaya üşenmeyip, merdiven kullanmaya üşeniyorum. Bodrum katı tuşlarken, aklım çantama koyduğum anahtardaydı. Yüzüm istemeden gülümserken, arkamdan gelen sesle irkildim.

-"Bu gülmeler kime İlkay hanım?"

  Arkamı döndüğümde tanıdık yüzle rahatlarken, Sena'ya  sözde kızgın bakışlar attım. Sena rakip bir televizyon kanalında magazin programı sunuyordu. Üstündeki tarz eşofman takımından onunda spora gittiği belliydi. Benimde sayılı arkadaşlarımdan biriydi.

-"Yine her yerdesin Sena. İşten izine ayrıldım sayılır. Ondan mutluyum."

Yalan! İzine mi ayrıldın, görevine odaklanmak için mi uzaklaştırıldın? Külahıma anlat yani sen bunları İlkay Hanım

-"Senin gibi işine aşık biri izinde olduğu için mutlu yani?Depresyona mı girdin İlkay?"

Elimde olmadan gülümsedim. Haklıydı. Bu işin içinden böyle sıyrılamazdım.  Sena'ya yalanda söyleyemezdim.

-"Sabah var mı yayın"?

-"Yok canım.Evdeyim yarın tüm gün. Akşam çıkıp dağıtırım ama belki."

-"Sabah gel bana kahvaltıya. Oturur konuşuruz."

Sena da olur anlamında kafasını sallarken asansörden indik. Spor salonuna ayrılmış kapıdan kartlarımızı okutup geçerken, burada oturan genç adamların çoğunun göz hapsindeydik. Bu adamlarda tamamıyla elit tabakadandı. Genelde bekarların tercih ettiği bu evler doğal olarak genç kesime hitap ediyordu. Sena bu ilgiye bayılırdı. Ben ise bu kadar genç adamın arasında rahatsız hissediyordum.

Bir Umuttur SevmekWhere stories live. Discover now