9

19 8 0
                                    

Evime hür, başın dik olarak,
Evimin kadını olarak gir

(Aynı şiirden)

Liza'nın önünde şaşkın, bitkin, iğrenç derecede bozulmuş bir halde duruyordum; galiba bir yandan gülümsüyor, bir yandan da tıpkı önceden, can sıkıntıları arasında düşündüğüm gibi pamuklu, hırpani sabahlığının önünü kavuşturmaya çalışıyordum. Apollon bir iki dakika durduktan sonra çekildi, ama bu bana ferahlık vermedi. En kötüsü, bu defa kızın da tahmin edemeyeceğim kadar afallamış olmasıydı. Tabii buna benim halim sebep olmuştu.

Dalgın bir halle:

— Otur, dedim.

Masanın yanındaki iskemleyi ona doğru iteledim, ben de kanepeye geçtim. Liza gözlerini benden ayırmadan uysal bir tavırla oturdu; her halinden, benden bir şeyler umduğu belli oluyordu. Onun bu saf bekleyişi beni büsbütün çileden çıkardı, fakat kendimi tuttum.

Durumu kurtarmak için olanların farkında değilmiş gibi tabii davranmak lazımdı, halbuki o... Liza'ya bunların pahalıya mal olacağını belli belirsiz hissediyordum.

Bu şekilde başlamak gerekmediğini bildiğim halde, kekeleyerek:

— Beni tuhaf bir durumda buldun Liza, dedim.

Kızın birden yüzünün kızardığını görünce:

— Sakın aklına bir şey gelmesin! diye bağırdım. Fakirliğimden utanmıyorum... Tam tersine, fakirliğimle iftihar ediyorum. Fakir olmakla beraber asilim... İnsan hem fakir, hem asil olabilir. Şey... çay içer misin?

— Hayır... diye başlamıştı ki, sözünü kestim.

— Dur azıcık!

Yerimden fırlayarak Apollon'un yanına seğirttim; kendimi bir yere atmak ihtiyacındaydım. Avucumda hâlâ sımsıkı tuttuğum yedi rubleyi önüne fırlatarak hızla fısıldamaya başladım:

— İşte aylığın Apollon, görüyorsun ya veriyorum. Ama sen de beni kurtarmalısın: Hemen koş, çayhaneden çayla on tane peksimet getir. Eğer getirmezsen dünyanın en bedbaht adamı olacağım! Bunun nasıl bir kadın olduğunu bilemezsin... O... her şeydir! Belki aklından kötü düşünceler geçiyor... Ama onun nasıl bir kadın olduğunu bilemezsin!..

Tekrar gözlüğünü takarak dikişine oturan Apollon iğneyi elinden bırakmadan yan gözle parayı sessizce süzdü, sonra cevap vermeden ve bana zerre kadar ilgi göstermeden hâlâ iğneye geçiremediği iplikle uğraşmaya devam etti. Kollarımı à la Napoléon bir görkemle kavuşturarak iki üç dakika önünde durdum. Şakaklarım ter içindeydi ve yüzümde bir damla kan kalmadığını hissediyordum. Bereket versin, bana acıdı galiba, iplik geçirme işini bitirdikten sonra yavaş yavaş iskemleyi çekti, yavaş yavaş doğruldu, yavaş yavaş gözlüğünü çıkardı ve yine yavaş yavaş parayı saydıktan sonra başını çevirerek omzunun üstünden, çayın bir çaydanlık mı olacağını sordu; sonunda da yavaş yavaş odadan çıktı. Liza'nın yanına dönerken aklıma, külüstür sabahlığımın eteklerini toplayarak nereye olursa kaçmak geldi. Ondan sonra ne olursa olsun.

Tekrar yerime oturdum. Liza bana endişeyle bakıyordu. Birkaç dakika hiç konuşmadan oturduk.

Birdenbire:

— Geberteceğim onu! diye haykırarak olanca gücümle masaya bir yumruk indirdim. Öyle hızlı vurmuştum ki, hokkanın içindeki mürekkep masaya sıçradı.

Liza ürperdi:

— Aman ne diyorsunuz!

— Evet geberteceğim onu, geberteceğim! diye cırlak bir sesle bağırarak masayı yumruklamaya devam ediyordum. Bunu yaparken taşkınlığımın ne kadar manasız olduğunu gayet iyi anlıyordum.

Yeraltından Notlar (Orijinal Kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin