Kız dalgın dalgın yürüyor, gözlerinde boncuk gibi yaşlar iniyordu. Silmiyor, hiçbir şeyi görmeyerek yürümeye devam ediyordu. Ateşin tam yanına geldiğinde gözleri önünde ki adamın yüzüne çıktı, gözlükleri zifirilerini kapatmıştı. Kısa bir an yüzüne bakıp içinde ki garip durumu düşünmemiş bile yanından geçmişti. Ateş yanından geçen kızın yaydığı kokuyu almıştı, iliklerine kadar kokuya sarılmıştı. Frezya kokusu, tıpkı yaşamayan kalbinde ki topraklara açan çiçek gibi. Frezya çiçeği zaten sıcaklığı sevmezdi, kalbine hemen kurulmuştu. Çekeceği acıdan habersizdi, çünkü Ateş o çiçeği koparmak, sökmek için her şeyi yapacaktı.

Yine de umut edecekti frezya, zaten kendisi de bunu ifade ediyordu umudu.

Ateş orada ne kadar kaldı bilmiyordu ama kızın başından öpen gencin geldiğini gördüğünde içinde bir öfke kendini gösterdi. Hızlıca yürüyüp gencin omzuna çarpıp geçti. O kadar sert çarpmıştı ki genç düşmemek için kendini son anda tutmuştu, normalde bir şey derdi ama onu bekleyen kızı düşününce umursamayıp yanından geçip gitti. Ateşin istemediği ise buydu, karşılık verseydi ağzını burnunu kırmak istiyordu. Parmak boğumları bembeyaz kesilene kadar sıktı. Daha sonra başını iki yana doğru salladı. Bir kızı bu kadar düşünecek biri değildi o, bunu kendisine hatırlatıp durdu mezarlıktan çıkana kadar. O öyle düşünüyordu da peki ya kalbi?

Kız içinde bulunduğu durumdan kurtulmak adına buraya gelmişti ama kim bilebilirdi ki burada onun hayatını her şeyini değiştireceğini? Kız bunları bilmeden yürümeye devam etti, kalbi zaten kırıktı, birde başına ihanet olayı gelmiş onu içinden çıkılmaz bir acıya sürüklemişti. Adımları kulağına dolan çığlıkla bir an duraksasa bile seslice yutkunmuş burada bu durumun normal olduğunu kendine anlatmaya çalıştı ama kalbi inkar ediyor hiçbir acının normal olmadığını bağırıyordu. Ardında yürüyen kuzeni onun durduğunu ve çığlıktan kaynaklandığını anlamış elini omzuna koyarak yürümesini istemişti. Kız adımlarını devam ettirmiş önüne çıkan kendisine normalde olsa nasıl bu kadar tuhaf bakacağını düşünebilirdi ama şimdi adamın yanından geçerek bunu görmemişti bile.

Ayakları olması gereken yere geldiğinde duraksadı, içinde ki acı hala dün gibi tazeydi. Yine de gözünde ki yaşa rağmen sıcacık gülümsedi. Olduğu durum onu hiç etkilemiyormuş gibi yapıyordu, annesi görse üzülürdü nede olsa. Mezar başına yaklaşıp soğuk mermere dudaklarını bastırdı.

"Annem nasılsın?"

Tamamen mermer olan mezarın üstüne oturdu, eliyle geçen hafta getirdiği çiçeklerin kurumuş yaprakları okşadı. Toprağı yağmurun etkisiyle yumuşamıştı, oda farkındaydı bugün hiç kimse iyi değildi. Gökyüzü bile bütün insanlığa uymuş ağlıyordu. Elini kalbinin üstüne koydu, sol gözünden bir yaş yağmurun suyuna karıştı.

"Sen gittiğinden beri canım hiç bu kadar yanmadı anne, ben buna hazır değildim. Anne biliyorum sen üzüleceksin ama söz veriyorum Aryan elinden geldiğince güçlü olacak. Karşıma çıkan her engeli aşacağım anne. Anne bak ellerime Cengiz yüzünden hepsi yara oldu. Tamam benim de suçum olabilir ama ne biliyim ben bandajı elime sarmayı. İnsan bir söyler dimi ama anne."

"Hemen de şikayet et, mızmız seni!"

Başını kaldırıp Cengize baktı, onu buraya getirmekle ne iyisini yapmıştı çünkü gülüyordu, annesinin sayesinde.

"Aşk olsun aşkım ben hiç öyle bir şey yapar mıyım? Hem yalan mı insan söyler ya! Ellerim acıyor benim."

Yalan söylediğini Cengiz anlasa bile gülmüştü, buranın ona iyi geleceğini biliyordu. Mezarda ki halası onun da annesi gibiydi ve ölmüş olsa bile bütün ailesine güç vermeye devam ediyordu. En çok ta karşısında bir haftadır harap olan Arya. Arya ile Cengiz mezarın başında birbirine laf atıp duruyor, matem dolu olan mezarı az da olsa gülüşleriyle renklendiriyorlardı. Arya Mert tarafından ihanete uğramış bir haftadır odasından tüm ısrarlara rağmen çıkmıyordu. Azra onu bir haftadır el üstünde tutuyor, evlerinde kalıyordu. Akşam ona sarılıp uyuyor olsa bile Arya uyuduğunu anlıyor düşünüp düşünüp ağlıyordu.

ESİRWhere stories live. Discover now