;; on dört ;; yakın ve bir o kadar uzak

Depuis le début
                                    

"Beni izlemeyi bırakacak mısın?" diye mırıldandı derin, uykulu bir sesle. Gözleri hâlâ kapalıydı. "Biri bana bakarken uyuyamıyorum."

"Her zaman böyle bir şansım olmuyor."

"Biraz da sırtımı izle o zaman."

Yavaş hareketlerle sırtını bana döndükten sonra uyuklamaya devam etti. Açıkçası onu her zamankinden daha doğal buluyordum. Bana karşı yıkmaya çalıştığı duvarlarının farkındaydım. Değişim her açıdan zor bir eylemdi ve Mark'ın bu çabasını içten içe takdir etmeden duramıyordum. Bu her gün yaptığınız bir şeyi artık reddetmek demekti. Örneğin, her sabah koşu yapan birinin, geri kalan ömrünün hiçbir sabahında koşu yapmamaya karar vermesiydi. Büyük ihtimalle bu tempoya alışmış vücudu, zamanla onu kötü oyunlar oynayacaktı. Mark'ın zihnindeki çarklar da aynen böyle işliyordu. Henüz ne olduğunu bilmediğim bir kavram vardı zihninde. Devamlı dönüp duran ve belki de hayatı boyunca ona yön vermiş bu kavramı bir anda görmezden gelemiyordu. Fakat bunu başarmasını sağlayacağımı düşünüyordum. Benim sayemde, daha doğrusu benim yardımımla, bu işin üstesinden gelecekti. Bana kendini açacak, onu rahatsız eden o hayali kavramı kendi ağzıyla söyleyecekti.

"Bugün okulum var. Kalkmazsan geç kalacağım."

"Okulu bırakmayı düşündün mü hiç? Bence çok gereksiz bir oluşum."

"Başladık yine." Gözlerimi devirerek yataktan kalktım. Mark var olan şeyi sorgulama ve çoğunlukla reddetme eğilimindeydi. Bir okul okuyup okumadığını bile bilmiyordum ama düşüncesine bakılırsa liseden sonra terk etmiş olmalıydı. Yine de çok şey biliyor gibi gözüküyordu. Böyle düşününce de fikrinde yine haklı çıkmıştı. Belki de kendini eğitmek, yetiştirmek ve geliştirmek için okula ihtiyacın yoktu.

"Ben aşağıdayım." diyerek odadan çıkıp beni tek başıma bıraktı. İşte şimdi, zafer dansım için harika bir zamandı. Aynadaki yansımama bakarak zıplamaya, sessiz sessiz çığlıklar atmaya ve de şarkılar söylemeye başlamıştım. O kadar mutluydum ki! Mark'ın kabuğunu kırmaya başlamak harika bir gelişmeydi. Üstelik bunu dün gece kendi ağzıyla söylemiş olması zaferime bambaşka bir haz katıyordu.

"Tabularımı yıkıyorsun; bana kendimi unutturuyorsun." Mark, aynada kendime bakarken onun taklidini yaptığımı görse muhtemelen benimle kavga ederdi. Fakat umrumda mıydı? Tabii ki hayır! Bugün ve belki bundan sonraki günlerde tek eğlencem bu olacaktı. Uzun zamandır böyle bir anın gelmesini beklediğim için kendime hiçbir eğlenceyi çok görmüyordum. Varsın Mark bana kızsın, hiçbir şey keyfime mani olamazdı.

Son bir kez aynada kendime baktıktan sonra okul üniformalarımı da giyip aşağı inmiştim. Mark kapının ağzında durmuş yine dizlerini titretiyordu. Üzerinde hâlâ benim verdiğim eşyalar vardı; sadece ceketini giymişti. Anlaşılan her zamanki gibi nasıl göründüğünü pek umursamıyordu ki elinde arabasının anahtarıyla bana acele etmem için söyleniyordu.

"Kahvaltı etseydik." dedim aç karnımı görmezden gelemeyerek. En son dün öğleden sonra bir şeyler yemiştim ve biraz daha aç kalırsam mide bulantımla asla baş edemeyecektim. Fakat Mark aceleci olmakta kararlıydı.

"Dışarıda yeriz, haydi."

Lafının ikiletilmesinden hoşlanmıyordu ve ben de onunla fazladan zaman geçirmeye meraklıydım. Dolayısıyla söylediğini yapıp aceleyle ayakkabılarımı giymiştim. Evden çıkmadan önce anahtarlarımı da kontrol etmeyi unutmamıştım. Annem geleceğini söylemişti ama sağı solu hiçbir zaman belli olmuyordu. Gelmeyeceği tutarsa kapıda kalmak istemiyordum. Gerçi ben döner miydim orası da kocaman bir soru işaretiydi. Mark'ın dibinden bir saniye bile olsun ayrılmak istemediğim için okuldan çıktıktan sonra, yüzsüz gibi kapısına gidebilirdim.

kıvılcımı söndür // markhyuckOù les histoires vivent. Découvrez maintenant