üç

3.7K 170 46
                                    

"şey, selam"
benle neredeyse aynı boyda olan, kahverengi saçlı, siyah giyinmiş bir çocuğun arkadan omuzuna dokundum. yaşıt gibi duruyorduk. bana döndüğü gibi içimden fazla kaba ve sert duruyor demiştim. "hm?" bana karşılık verdiğinde ne diyeceğimi bilememiştim utancımdan.

"yalnız mısın buralarda?"
"yani evet, öyle dolaşıyordum, neden?"
"benimle birlikte büyük aletlere biner misin diye sormak istiyorum, yalnızlıktan korkuyorum"
"arkadaşın yok mu senin?"
"yok, yani var ama onlar çok korkak, ve bende binmeyi çok istiyorum, tabii eğer hayır derse-"
"olur, binelim, ilk hangisi?"
"gerçekten mi?"
"şaka yapıyor gibi mi duruyorum?"
"teşekkür ederim! adın neydi bu arada?"
"mark, mark lee. ya senin?"
"lee donghyuck, ama haechan derler"
"memnun olduk haechan, buraya sık sık gelir misin?"

sohbet ederken yavaş adımlarla hızlı trene doğru gidiyorduk. yürürken omuzlarımız çarpıyordu arada.

"hayır aslında pek sık gelmem... en son ailemle gelmiştim, bayaaa önceydi, şimdi yıllar sonra arkadaşlarımla gelmek istedim hem sınavlar bitti okul da kapandı kafa dağıtmak istiyorum diyelim. ya sen, ne sıklıkla uğruyorsun?"
"ben... canım sıkıldıkça gelip arada yokluyorum, yalnız yaşıyorum normalde, ses seda olmuyor bu yüzden evde fazla sıkılıyorum, buraya gelip biraz insan içine karışıyorum, arada böyle arkadaşlar ediniyorum falan"
"anladım... peki özel bir nedeni yoksa neden tek yaşadığını sorabilir miyim?"
"annem bıraktı bizi, yani abim ve beni. babam nerde bilmiyorum, abim de evli başka bir ülkede. bu yüzden burada tek yaşıyorum işte"
"üzücüymüş mark... umarım sende buradan yakın zamanda kurtulursun."
"umarım"

bunları konuşurken çoktan gelmiştik bile. mark bana orada sabit kalmamı söyleyip bilet almaya gitti bizim için. onun için ilk başta soğuk biri gibi hissetsem de sanırım yalnızlıktan bu hâle geldiğini düşündüm, özünde samimi biri gibi geliyordu şimdi de. geldiğinde elimden tutup hemen birine bindirdi beni, ve yanıma kendi bindi.

"korkuyor musun?"
"burası çok büyük, biraz tırstım"

sonrasında bir kolunu omuzuma attı ve sıkıca sardı beni. henüz başlamamıştık. neredeyse içimdeki bütün korku kayboluvermişti. şimdi sadece eğlencemeye bakacaktım. yavaş yavaş tren hızlandığında kalbimin atışını hissedemez oldum, çok heyecanlıydım. bunca zaman buna ihtiyacım varmış gibi, çocukluğuma geri dönmüştüm. tren hızlandığında veya yukarıdan aşağıya düştüğünde çığlıklar atıp gülüyorduk mark'la beraber. o da son derece eğlenmişe benziyordu.

indiğimizde beraber kahkahalar attık. ardından tekrar birçok alete binip gülüyorduk, eğleniyorduk. saat oldukça geç olmuştu. telefonumu saatler sonra kontrol ettiğimde arkadaşlarımdan mesaj gelmişti.

renjun: sanırım fazla eğleniyorsun haechannie! biz eve gidiyoruz ailelerimiz çağırıyor, dikkat et!

mesajı okuyup telefonumu cebime attım. ardından mark'la vedalaşma vakti gelmişti. son kez sarıldık onla, ardından bir daha görmeyeceğimi bile bile görüşürüz dedim ona, o da bana aynı şekilde. teşekkür edip ayrıldık birbirimizden. bugünüm hayatımda yaşadığım en eğlenceli günüm bile olabilirdi, tanımadığım bir insanla böylesine eğlenmek... ona minnettardım.

lunapark | markhyuckWhere stories live. Discover now