17. Bölüm "Düzenbaz ve Hilekar"

264 21 16
                                    



Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum 🖤

AaRON- Maybe on the moon (tekrara alarak dinleyin, favori şarkımdır.)

17. BÖLÜM | DÜZENBAZ VE HİLEKAR

Bir yığın molozun altında kalan yüreğim, bir kuşun kanatlarını hızlı çırpışı gibi atıyordu. Bedenim soğuk suyun etkisinden ziyade dudaklarının bıraktığı hengameden buz tutmuştu. Yanan tek şey dudaklarımdı, bedenim bunlara inat buz tutmuştu. Şarabın ekşi kokusu suya bulanmış, tenimde şarap kokusunu bırakmıştı. Ne demem gerektiğini bilmiyordum, cevap vermeli miydim? Yoksa susmalı mıydım? Söylenecek birkaç kelime bile yoktu. Kelimeler dudaklarımdan fırlayamadan intihar ederek ölüyordu. Soğuk su zihnimi de dondurmuştu. Her şeyi unutmama sebep oldu. Mete'yi, ailemi, doğrularımı, bulunduğum yeri... Her şeyi unuttum. Ta ki geriye siyah bir odanın içerisinde o ve ben kalana kadar.

Yaralıydım. Onun benden daha yaralı olduğunu düşünemeyecek kadar da kanıyordu yaralarım.

Onun benden daha da kanadığını düşünmeyecek kadar... Bencildim, belki de.

Daldığım düşüncelerden, rüyadan aniden uyandığımız o kısacık zaman gibi hızla sıyrıldım. Koyu saç tutamlarından, açık saç tutamlarıma kadar karışmıştık. Birbirimize karışırken, yine birbirimizde kaybolduk... Yanlış ve doğruyu bilmeden.

En büyük hatamda bu olmuştu.

"Düşünme," diye fısıldadığında yanaklarıma tırmanan pembeliğin yüzüme yayıldığını hissettim. Kısık ve pürüzlü sesi kalbimdeki bilinmezliğe sıçradı. Düşüncelerim, onunla şekillendi. "Düşünme Lavin, düşünürsen kurtulamayız."

Sudan dolayı koyulaşan sarı saçlarımı, kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yanaklarıma sürtünerek inen parmaklarının bıraktığı izlerin orada asılı kaldığını hissettim. Gözlerine bakmak, orada kaybolmak gibiydi. Bakışlarım çıplak omzuna indi. "Neden kurtulamayız?"

Sesim duyamayacağı kadar kısık çıkmıştı. Fakat o yakınımda, fazlasıyla yakınımda olduğu için duymuştu. "Artık çok geç." Dediğinde, bunu kendi kendine konuşurcasına söylemişti. "ikimiz içinde."

Ayağı aniden kalktığında suyun içinden geriye çekildim. Asılı havlulardan birini alıp bana doğru döndü. Bakışları bedenimde yakıcı bir alevle gezindi. Bedenim şarap kokacaktı, aynı şekilde onun da bunu düşündüğünü hissettim. Kırık beyaz dolabın içerisinden, büyük siyah bir havlu çıkarttı. Geniş omuzları bakışlarını üzerime çevirmesiyle heybetini ikiye katladı. Bir an kendi soluğumun beni boğarak öldüreceğini, bir denizin hırçınlığında yok olup soluğumun bilinmezliğinde kaybolacağımı zannettim. Bakışlarının yakıcılığı o an sadece bunları düşündürttü. Duygularımı bertaraf edip kalbime yaptığı amansız saldırıyı umursamamaya çalıştım. Zira duyduğum hisler, yok edici cinstendi. Endişe, tutku, korku, panik, şefkat... Yakıcı ve Yok edici...

Havluyu bana doğru uzattığında, ayağı kalkma cesaretini gösteremeyeceğimi hissettim. Bocalamış bir ifadeyle yüzüne bakarken, ondan beklenmeyecek bir tavırla küvetin köşesine doğru eğilerek bıraktı. Bırakırken bakışları gözlerime tırmandı. Birkaç saniye onun ne hissettiğini belli etmeyen gözlerindeki o bilinmezlikte bir girdabın içinde sürüklendim. Kaşları çatılıp, ellerini şakaklarına bastırdı. "Yatağımın üzerine kıyafet bırakacağım. Giydikten sonra mutfağa gel." dedikten sonra şakaklarını ovarak banyodan çıktı. Gitmesiyle bedenimin titremesine sebep olacak kadar soğuk olan sudan kalkıp, havluyu bedenime sardım. Su bacaklarımdan süzülürken küvetten çıkarak, aynanın önüne adımladım. Dudaklarım soğuktan titriyordu. "Dondum anasını satayım." diye mırıldanarak kapının önünden kafamı uzatarak Merih'in gidip gitmediğine baktım. Yatağının üzerinde kıyafetler vardı, odada da değildi. Kapıyı kapatarak havluyu yere bıraktım. İç çamaşırlarımı çıkararak kirli kıyafetlerimin arasına tıkıştırdım. Havluyu tekrar bedenime sararak, kapıyı açıp odaya girdim. Yatağın üzerindeki kalın kazağı üzerime hızla geçirdim. Bakstıra birkaç saniye bakıp, utana sıkıla onu da altıma giydim. Siyah benden 2 kişinin daha girebileceği eşofmanı da giyip, düşmemesi için lastiğini sıkıca bağladım. Siyah uzun çorapları da buz gibi olan, 37 numaralı küçük ayağıma giyerek, kapısı ayna olan giysi odasının, aynasından bedenime bakıp dudaklarımı büzdüm. Ayaklarımı göstermeyen, paçaları süpürge gibi olan büyük bir eşofman, dizimin bir karış üzerindeki yünlü siyah bir kazak. Kollarının uzunluğundan sallanan kazağı, avuçlarımda top haline getirip, yere eğilerek paçalarını 4-5 kere katladım. Odadan dışarı çıkıp karanlık koridorda ilerlemeye başladım, ürkütücü bir havası vardı açıkçası. Alaz Merih'i bulmaya çalışırken, kapısı aralık duran içeriden yayılan loş kırmızı ışığın yayıldığı kapıya doğru ilerledim. Koridorun sonunda olan kapı, bulunduğum sağ koridordaki tek odaydı. Kapı koluna elimi uzatıp, parmaklarımla kolu tuttum. İleriye doğru ittiğim sırada arkamdan gelen sesle yerimden sıçrayıp, kapının kolunu bırakarak arkama döndüm.

ALABORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin