Eleven

310 19 55
                                    

Steve Rogers

Yanağımın öpülmesiyle gözlerimi aralayıp yanıma baktım. Kızıl yatakta oturmuş sırıtarak bana bakıyordu.

"Günaydın sarışın." Gülümseyip doğruldum ve baştan aşağı süzdüm. Kırmızı tişörtü ve şortuyla mükemmeldi.

"Günaydın kızıl. Yine çok güzelsin."

"Sende fazla yakışıklısın sarışın." Saçlarımı karıştırıp yataktan kalktı.

"Bu arada 1 2 gün yokum. Görev var." Gözlerimi devirip yataktan kalktım.

"Yine mi?"

"Maalesef." Dolaba ilerleyip beyaz bir tişört aldım ve üzerime geçirip ona baktım.

"Senden birkaç gün de olsa uzak durmaya dayanamıyorum." Iç çekip yaklaştı ve elini yanağıma koydu.

"Bende öyle. Ama mecburuz biliyorsun."

"Haklısın."

◇♡◇♡◇♡◇♡◇◇◇♡◇♡◇

Önümde ki dosyaları bir kenara itip kalktım. Canım sıkılıyordu ve 40 gün olmasına rağmen Nat ortalıkta yoktu.

"Rogers." Arkamdan gelen sesle oraya döndüm. Tony ve Bruce yüzlerinde üzgün bir ifadeyle bana doğru ilerliyorlardı.

"Ne oldu?"

"Şimdi sakin olmanı isteyeceğim."

"Neler oluyor?" Içime oturan ağırlıkla derin bir nefes aldım.

"Na-"

"Steve." Sharon'un sesiyle gözlerimi Tony'den çekip ona döndüm.

"Evet?"

"Benimle bir yere gelir misin?"

"Üzgünüm ama Rogers şu an bizimle Sharon." Bruce ters ters ona bakarken kaşlarımı kaldırdım.

"Konuşacağınız çok önemli değilse gidebilirim."

"Önemli olmadığına inanıyorum o yüzden benimle gel." Kolumu tutup ilerlerken Tony'e özür diler gibi bakıp gülümsedim.

"Ama önemliydi!" Tony arkamızdan seslenirken onu umursamadım.

Keşke umursasaydım...

◇♡◇♡◇♡◇♡◇♡◇♡◇♡◇

"Saol Steve. Sen olmasan tamamlayamazdım." Gülümseyip omzunu sıvazladım. İyi kızdı aslında.

"Rica ederim." O gülümseyerek uzaklaşırken bende salona doğru ilerledim.

"Ona söylemeye çalıştım! Ama dinlemedi!"

Bağrışları duyarken kaşlarımı çattım.

"Ne oluyor?" Benim sesimle herkes durup bana bakarken Tony bana yaklaştı.

"Bay Rogers teşrif etti demek." Alayla konuştu.

"Tony. Ne oluyor? Ben mı birşey yaptım?"

"Hayır. Ama birşeyler oldu." Derin bir nefes alıp etrafa baktım. Clint başını eğerek yere bakıyor,Thor ve Bruce üzgünce bana bakıyorlardı.

"Kızıldan bir haber aldım Steve." Bruce bana bakarken sırıttım.

"Ee ne zaman geliyormuş?"

"Gelemiyor. Gelmesini de bekleme." Tek kaşımı kaldırdım.

"Bu da ne demek?" Tony gözlerini ovuşturup bana baktı.

"Diyorum ki Yüzbaşı. O artık yok. Ölmüş olabilir." Gülüp omzunu sıvazladım.

"Güzel sakaydı çocuklar. Şimdi ne zaman geleceğini söyleyin."

"Şaka yaptığımız yok. Ne esir alındığına dair birşey var ne de öldüğüne dair."

"O zaman nasıl öldüğüne inanıyorsunuz?"

"Çünkü onun olduğu yerde kan vardı. Hem de aşırı derecede." Bruce'e bakıp kaşlarımı çattım.

"Onun kanı olmayabilir."

"Test yapıldı. Onun kanı olduğu doğrulandı."

"Öyle bile olsa o ölmedi. Ölseydi görürdüm. Bir an bile uzaklaşmadık." Clint'in titrek sesiyle hepimiz ona döndük.

"Haklı. Hemen karar vermek olmaz."

"Bay Stark biri sizinle görüşmek istiyor efendim."

"Kim?"

"Bilmiyorum. Kimlik taraması yapamadım." Tony kapıya ilerlerken başını salladı.

"Tamam Jarvis." O giderken koltuğa oturup başımı ellerimin arasına aldım.

Umarım beni bırakmamışsındır kızıl.

◇♡◇♡◇♡◇◇♡◇♡◇♡◇

"Millet!" Tony'nin neşeli sesiyle hepimiz oraya döndük.

"Ne oldu Tony?"

"Güzel haberlerim var."

"Ne olmuş? Kızıl ölmemiş değil mi?" Umutla ona bakarken bana dönüp başını olumlu anlamda salladı.

"Evet. Ölmemiş. Ama ağır yaralı halde görülmüş en son."

"Şimdi nerde peki?"

"En son Fransa'daydı. Oraya gidip bakalım derim." Başımı sallayıp kalktım ve odama ilerledim.

"Hadi gidip kızılımı kurtaralım."

BAY & BAYAN ROGERSWhere stories live. Discover now