PROLOG

58 6 5
                                    

Vücudumun her zerresi soğuktan dolayı titriyordu.Nefesim bile soğumaya başlamıştı artık.Babamın cezasının kaç gün süreceğine dair bir fikrim yoktu fakat burada donarak öleceğimden emin olmaya başlayacaktım.Bu cezayı alma sebebim,ailemize başkaldırmamdan kaynaklanıyordu.Bunu biliyordum ve bu ilk değildi.Bu cezanın daha da fazlalarını tadacağımı hissedebiliyordum.

Güçlü gök gürültüsü ile yerimde sıçrarken ağzımdan küçük bir çığlık kaçtı.En korktuğum şeylerden birisiydi,diğeri ise karanlıktı ve hava yavaş yavaş karardığına göre korkudan da ölebileceğimi ihtimallere kattım.Kendimi sakinleştirmeye çalışmalıydım,bana kendimden başka kimse yardımcı olmuyordu ve olmayacaktı.

Kapı bir anda açılarak duvara çarpıp güçlü bir ses çıkardı.Gözlerimi kapıya dikip insanlıktan men edilmiş şeye baktım; babama.

Kendisine göre yenilmezdi,güçlüydü ve kimse onu yıkamazdı.Ailesine delicesine bağlı birisiydi fakat benim yaptıklarım ona ters düşmüştü.Bu yüzden şuan karşımda duruyordu.

"Bilirsin,seni severdim küçük kızım."

Çenem titrerken histerik bir şekilde güldüm.Ayrıca şunu eklemeyi unuttum,hayatının her yerini yalan kaplıyordu,şuanda olduğu gibi.

"Beni hiçbir zaman sevmedin." dişlerimi sıkarak konuşmam ona cesaretli olduğumun göstergesiydi.

"Ah,hadi ama yalandan da olsa bir veda yapmalıyız.Onca yıl sana ben baktım,buna hakkım var değil mi?"

Ne vedası? Tanrım,beni öldürecekti.

"Beni öldüreceksen çabuk yap yoksa senden önce bu soğuk ruhumu çalacak."

Bana acınası gözlerle bakarken bende ona öldürücü bakışlarımı yolluyordum.

"O kadar cani bir baba değilim," elindeki kazmayı bir sopa gibi kullanıp tahta kısmı yukarı bakacak şekilde yere koydu ve ardından elini yaslayarak beni süzdü. "Sadece,ailemizin iyiliği için buralarda olmaman gerek güzel kızım.Bu yüzden seni başka diyarlara götürecek birisine verdim."

Kendi kendine kıkırdarken gıcık bir şekilde konuştu. "Merak etme,çok zengin.Sana çok iyi bakabilir ki bakmazsa da umurumda değil." Kazmayı kenara fırlatıp göz hizama girdi ve iğrenç ses tonuyla fısıldadı. "Çünkü onunsun."

Düşüncesi o kadar kısıtlı ve küçüktü ki geniş bakmayı hayatı boyunca tatmamıştı.Bundan sonra da tadacağı yoktu.Bir insanın bir insana malıymışçasına ait olunamayacağını asla beynine sokamazdım mesela.Kazısam bile o yazı buharlaşıp uçardı.

"Ve şimdi yukarıdalar,seni bekliyorlar.Beni rezil edecek bir şey yaparsan yemin ederim abilerini ve Samantha'yı umursamadan seni herkesin içinde öldürürüm."

Sakinliğimi korumaya çalıştım ne olduğunu anlamak istiyorsam sakinlik ilk maddem olmalıydı.Kolumu iğrenç parmakları ile kavrayıp beni sertçe doğrulttu ve olduğumuz yerden çıkarak yukarıya gittik.

"Kızım bu."

Kan akışı vücudumda hızlanırken onun bana 'kızım' diye hitap etmesi delirmemi sağlıyordu.Bunu sadece babalığı hak eden insanlar söyleyebilirdi.

İki iri adam kafasını sallayıp sarışın olan İtalyan aksanı ve kalın sesi ile "Eşyalarını almasına gerek yok.Gideceği yerde daha iyileri var." dedi.Gözlerimi odanın içinde gezdirdim.Samantha ve abilerimin kafaları yere eğikti ve hiç kıpırdamıyorlardı,Elizabeth ise gözyaşları ile duvara büzüşmüştü.

Evet,benim ailem buydu işte.Babamın sözü geçtiği yerde hiçbir şey söyleyemezlerdi,en büyük abim Jack hariç.Fakat ondan da hiçbir ses çıkmıyordu.Gözlerimi yavaşça dolduran yaşlar yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı.Aralarından sadece küçük kardeşim Elizabeth'e baktım.Eğer imkanı olsaydı beni kurtarırdı,şüphesiz bir şekilde.Fakat küçük olduğu için sözleri işlemiyordu.Adamlar daha fazla beklemeyip kapıya doğru yöneldi fakat ben gitmeyecektim.Her zerresinde annemin izinin olduğu evden gitmemek-sonu umutsuz dahi olsa-için savaşacaktım.

Geriye doğru adımlayıp arkamdaki antik vazoyu aldım.Birisinin kafasına geçirsem beyin kanaması geçireceğini düşünüyordum.

Sarışın adam huzursuz bir şekilde nefes alıp ellerini önünde birleştirdi. "Bayan Diamond,sorun çıkarmayın.Size zarar vermeden götürmemiz gerektiği emredildi,bizi buna zorlamayın."

Güç almak istercesine elimdeki vazoyu sıktım.Sakin olmayı seçmiştim ama şimdi o seçimi geriye atıyordum.Nefesimi öfkeyle verip bütün sinirimin bedenime yayılmasına izin verdim.

"Bu.Evden.Çıkmayacağım."

Bağırışım tüm evi inletirken,değişen şey sadece Elizabeth'in hıçkırarak ağlaması oldu.Şuan ona o kadar çok sarılmak istiyordum ki.Babamın beni ittirmesiyle sarsıldım fakat hiç acımadan kafasına indirdiğim darbe ile sersemledi ve geriye doğru düştü.

Ona şuanda yukarıdan bakıyordum.

Yerde yatan bedenine güçlü bir tekme attım.

"Bu benim hayatımı mahvettiğin için."

Bir tane daha.

"Bu kardeşlerimin hayatını mahvettiğin için."

Ve son bir tane daha.

"Bu da annemin ölümüne sebep olduğun için."

Son cümlemi neredeyse çığlık atar gibi söylediğim için acıyla karışık inlemelerini bastırmıştım.Onu öldürsem de öfkem asla soğumazdı.İki iri adam şaşkınlıklarını üzerinden atmaya çalışıyordu sanırım.Esmer olan kendisine gelip asıl görevini hatırlayınca üzerime doğru gelmeye başladı.

Cebinden çıkardığı şişeden,sarışın adamın verdiği mendile bir şey döktü ve bir anda kollarımı arkamda tutarak mendili burnuma dayadı.Nefesimi tutarken kolları arasında çırpınmaya çalışıyordum fakat beni sabitlediği için bir işe yaramıyordu.Gözlerime yavaş yavaş karartı çökmeye başlamıştı.

Nefessiz kaldığım için refleks olarak ani bir nefes alınca gözlerim tamamen karardı ve son duyduğum şey Elizabeth'in artan ağlamasıyla çığlıklarıydı.


Diğer hikayeye biraz ara verdiğimi siz de fark etmişsinizdir.Bu aslında taslaklarımda olan bir kurguydu.Büyük bir Peaky Blinders hayranıyım ve ondan esinlenerek güzel bir kurgu yazmaya karar verdim.

Umarım beğenirsiniz.

THE LEADER | Z.MTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang