roku

1.1K 158 137
                                    

Chuuya sinirle aynaya yumruk attı.

Bir de bağırdı.

***

İki hafta geçmişti, Dazai evini biriyle paylaşmaya başladığından beri.

Chuuya yaraladığı elini saran Dazai'ye bağırmayı bırakmıştı. Dazai sinirli Chuuya'nın karşısına oturmuş, kafasına yumruk yememek için gülen surat ifadesini saklamak istemişti, bu yüzden başı eğikti.

Sarmayı tamamladığında çekildi ve yavaşça uzaklaşmaya kalkıştı, Chuuya kıvrılan kuyruklardan bir tanesini tutup çekti. Yumuşacık ve pofuduk...

O sabah Dazai yine formundaydı. Önce uyanmış, Chuuya'nın fırçaları ve boyaları ile her şeyden habersiz güzellik uykusunda olan kızılın yüzünü karalamıştı.

Mesele buraya kadar değildi. Asıl sorun, Chuuya bu suratla dışarı çıkmıştı.

Ellerini yüzüne koyup ovdu Chuuya. Kafasını kaldırıp pis bakışlarıyla onu süzdü. Sonra avcunu açarak ona uzattı.

Dazai ona uzatılan ele baktı. İki eliyle kavradı eli. Chuuya'nın eli kendi ellerine göre küçüktü, bu yüzünü gülümsetmişti.

Kızıl olanın ani gürlemesi yine odayı doldurup açık pencereden çıkmıştı. "Aptal! Bırak elimi!" Çekti elini hemen. "Ödeme diyorum, ödeme! Ruhumu yedin, karşılığını ver!"

Ağzını kocaman açarak sargılı eliyle üstünü kapattı Dazai. "Haa..." Ellerini ensesinde birleştirip sırtını yere koydu. "İyi. Paramı harcayabilirsin." İşaret parmağını kaldırdı. "Ayna almayı unutma ama."

Chuuya ayağa kalkıp Dazai'nin yanına geldi ve karnının üzerine oturdu. Kollarını birleştirdi önünde. "Paranla ilgilenmiyorum."

Karnına yerleşen ağırlık ile gözleri kocaman açılan Dazai, anlamsızca üzerindekine baktı. Para ile ilgilenmiyorsa ne ödemesinden bahsediyordu ki o?

"Beni tatmin et!" Sırıttı genişçe. Kahverengi gözlere doğru eğildi. "Acı çekişini izlemek istiyorum."

Başlayacak olan kar yağışından önce gelen rüzgar, pencereyi sertçe iterek tamamen açılmasına neden olmuştu. İçeriyi dolduran soğuk hava, onları çok da bozmuyordu.

Gözlerini kapatarak kafasını çevirdi Dazai. "Hayır. Acı çekmeyi sevmiyorum."

"Hııh. Çok sıkıcısın." Dirseklerini bacaklarına koydu, çenesini avuçlarına yerleştirdi. Dışarıyı izledi. "Sen benim ruhumun tadının berbat olduğunu söylememiş miydin?"

Dazai yine şaşkınlıkla küçük bedeni süzdü. Bunu yeni fark edecek kadar yavaş mı çalışıyordu kafası? "Yalandı o." Sırıttı. "Çok lezzetli ruhun... bana göre. Yoksa çok acı."

Yine bir sessizlik olmuştu aralarında. Rüzgarın uğultusunu dinliyorlardı. Chuuya bunun sebebini tahmin edebiliyordu.

***

Dazai balkonda oturmuş, gözleri kapalı, sesleri dinliyordu. Chuuya ile dolaşmaya başladığından beri etrafında farklı şeyler oluyordu, göze batmayan şeylerdi bunlar ama Dazai fark edebiliyordu. İç çekerek gözlerini araladı.

Bu bembeyaz görüntü içini rahatlatırdı. Ancak bir süre sonra onu boğmaya başlardı. Beyaza baktıkça rahatsız hissederdi. Bahçeye baktı. Küçük çeşmenin ucunda uzun sarkıtlar vardı, küçük gölet donmuştu ve bir de büyük bir kardan adam vardı. Birkaç saat önce Chuuya yapmıştı onu.

Kardan adama bakarak güldü. Çocuk gibi, diye düşündü. Elini alnına koydu, saçlarını dağıttı. Diğer elini açarak avcundaki hilale baktı. "Ben bir aptalım." Mırıldanarak gülümsedi. Üzerinde hilal olan elini sıkı bir yumruk yaptı, diğer eliyle suratını tamamen kapattı.

Arahabaki. İstediği Arahabaki'nin ruhunu yemekti. Bunun için efsanevi yaratıklara merak salan kızıl gencin gözüne gözükmüş, onu biraz uğraştırıp ona tamamen kendini göstermişti.

Bir tilki, kitsune, yediği ruhlarla güçlenirdi. Atsushi hiç ruh yememişti -anlaşma yaparken yediği Ryunosuke'nin ruhunun bir parçası hariç-, dolayısıyla zayıf bir tilkiydi.

Dazai ondan farklıydı bu konuda. Dazai yiyeceği ruhu seçmez, isterse yerdi. Arahabaki'yi yiyerek üstünlüğü sağlamak istemişti, hemen hemen her dokuz kuyruklunun istediği gibi.

Arahabaki'ye, hayır, Nakahara Chuuya'ya kendini gösterdiğinde onu yemeyi planlıyordu. Bu nedenle onu köyden, insanlardan uzak bir yere kadar çekmişti. Rahatsız edilmeden, tadını çıkararak yemek istiyordu.

Yapmamıştı bunu. Belki de yapamamıştı.

Balkonun kapısı açılmış, yemekten vazgeçtiği ruhun sahibi kafasını çıkarmıştı. Elinde kalın bir battaniyeyle yanına geldi, ince kıyafetler giydiği için donan bedeni sardı. "Sen sıyırdın mı? İçeri girsene! Ölü gibi soğuksun."

Gözleri parlamıştı bu sözlere. "Ölü gibi mii?!"

Winter Heat Where stories live. Discover now