1.bölüm

38 13 11
                                    

-

Aynadan bana endişeyle bakan arkadaşıma sakince bakıp saçlarımı ellerimle düzelttim. "Hala gelmedi mi?"

"Aradım trafik olduğunu söyledi iki dakikaya burada." dudaklarımın kenarı yukarıya kalkarken, üzerimdeki takıma kısa bir bakış atıp geriye dönmüştüm. "Seokjin, içeriye git." bakışlarından tekrar bir endişe geçse de kafasını sallayıp onaylamış, hızlı adımlarla odadan çıkmıştı.

Yarım saat sonra evlenecektim.

Kendi düğününe geç kalan bir adamla yarım saat sonra evlenecektim.

Ne gibi bir hatanın cezası bu olabilirdi hiç bilmiyorum lakin ben yarım saat sonra sadece evlenmeyecek hayatımın sonunu getirecektim.

Kapı hızla açıldığında, düşünceşer içerisinde boğuştuğum yerden istemsizce sıçramış gelen kişiye bakmıştım.

Kim Taehyung, kavgadan çıkmış haliyle odanın ortasına ilerlediğinde dudaklarım alayla kıvrılmıştı. Bakışları beni bulana kadar yerimde ona bakmıştım.

Fevri hareketleri ile tişörtünü ardından pantolonunu çıkarmış önünde asılı olan takımı giymeye başlamıştı. Gözleri ben hariç odanın her bir köşesinde dolanıp duruyordu.

"On beş dakika." dedim, kol düğmelerimi kontrol ederken. "Bu riski almana hayran kaldım Kim Taehyung."

"Risk almayı severim, Jeon Jungkook." gömleğini iliklemeden bana doğru ilerleyip önümde durmuş, onu geçemeyeceğimi en iyi şekilde göstermek istercesine alaylı bakışlarını kahvelerime dikmişti.

"Ah yoksa, Kim Jungkook mu demeliyim?" içimde yükselen ateş ile birlikte histerik bir kahkaha atmıştım ama duvarı o kadar soğuk ve sağlamdı ki, bu gülüşüm onun daha da eğlenmesine neden olmuştu.

Parmaklarım gömlek düğmelerini bulmuş acele etmeden yukarıdan aşağıya iliklemeye başlamıştım. Bakışları parmaklarımı takip ediyordu.

"On dakika!" dışarıdan gelen sesle son düğmeyi de iliklemiş, omuzunda toz varmış gibi hafifçe silkeleyip gözlerinin içine bakmıştım. "Sana aldığım parfümü sık. Onun gibi kokuyorsun, bu öide bulandırıcı."

Omuz silkip ceketini giydi. Dışarıdan çıkmamız için komut verildiğinde kolunu tutup yüzüme güzel olduğunu bildiğim bir gülüş yerleştirmiştim. Ona kısa bir bakış attığımda gülüşüm kırılmış, zor toparlamıştım. Benden daha iyi bir oyuncuydu, o kadar gerçekçi bir mutlulukla yüzü aydınlanmıştı ki, ona inanmamak imkansızdı.

Yürüdüğümüz koridor bitmiş büyük kapı iki yana açılmıştı. Işıkların hedefi haline gelmiştik. Yavaş ve emin adımlarla beyaz olan zeminin üzerinde yürüdüğümüzde gözleri dolu dolu yüzlerimize bakan insanlara fısıldamak istemiştim. 

Beni kurtarın, her şey sahte.

Sonunda yürüdüğümüz yerden daha geniş olan alana vardığımızda durmuş birbirimize dönmüştük. 

''Nihayetinde,'' bembeyaz ortamın aksine siyah giyinen adam elindeki kitaba bakıp konuştuğunda bakışlarımı karşımdaki adamdan çekmiyordum. İyi oynamam gerekiyordu. 

''Burada bulunmamızın sebebi, Tanrı'nın huzurunda edeceğiniz yeminleri duymak içindir.'' derin bir nefes alıp önceden kafamda tasarladığım konuşmayı birkaç defa içimden mırıldandım. ''Yeminini et.'' eliyle beni işaret ettiğinde başımla bir kez onaylamış kocaman gülümsemiştim. 

''Ben Jeon Jungkook, yarım olarak geçirdiğim bu uzun yolun sonunda beni tamamladığın için; yemin ederim ki seni sonsuza kadar seveceğim.'' sesim titrediğinde etraftan yumuşak bir nida duyulmuştu. Bu titremenin sebebini heyecandan olduğunu sanıyorlardı. ''Ben Kim Taehyung,'' gözleri kararsızca baktığında yutkundum.

Tanrı'ya, aşka ve bana inanmayan birinin: aşk için, gözlerimin içine bakarak yemin etmek zor gelmiş olmalıydı. ''Seni bir ömür tamamlayacağıma, yemin ederim.'' salonda alkış sesi yükseldiğinde memnunca gülümsedim.

''Düğün hediyelerinizi verin!'' ağlamaktan helak olmuş orta yaşına rağmen güzelliğini koruyan Bayan Kim seslendiğinde gülümsememi bozmadan arkamda bizim için hediyeleri tutan kardeşime kısa bir bakış atmıştım.

Taehyung kardeşimin elleri arasından aldığı kırmızı kadife kutuyu bana uzatıp açtığında gülüşüm ikinci defa kırılmış bu sefer toparlamaya vakit bulamamıştım.

"Mavi." sesimin tiksinir gibi çıktığını çok sonradan fark etmiş hızla sahte bir kıkırtıyı aramıza bırakmıştım. "Çok güzel." bu söylediğim ile birlikte kocaman gülümseyip, kırmızı kutunun içindeki mavi bilekliği parmakları arasına almıştı. Kutuyu tekrar kardeşime vermeden önce ona göz kırptığını görmüştüm.

İnce bileğimi tutup kendine doğru çektiğinde dişlerimi birbirine bastırmış eğdiği için burun buruna geldiğim saçlarına bakmıştım. Bilekliği kilitlemiş, parmak uçları ile tenimi okşamıştı. Eğdiği kafasını kaldırıp gözlerimin içine baktığında gülümsemesine sakince karşılık verdim.

Sıra bana geldiği için siyah kadife kutuyu avuçlarım arasına almış, sabahtan beri yapıp yapmamayı kendi zihnimde kavga ettiğim şeyi yapmaya karar vermiştim. Kutunun kapağını açtım. Yüzü acıyla kasıldığında pişman değildim.

Bana verdiği tek şey olan acıyı şuan en güzel şekilde hissetmesini istiyordum.

Kutunun içinde ona gülümseyen yüzükten bakışlarını bana çevirdiğinde imkanı varmış gibi daha fazla gülümsedim.

"Sanırım tanıdık geldi."


oyveyorum🙆🏻‍♀️

orenda.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Apr 10, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

blue and fake happinessWhere stories live. Discover now