-- Evet.


-- Sen üzülme değerli kardeşim, diye cevap verdim sırtını okşayarak. Sünnet yaşın geldiğinde seni hatırlıyorum, ondan önce birlikte evlerin arasında çocuklarca anadan doğma koşarkenki halini de. O zaman nasılsan öylesin. Pürüzsüz. Hatsepşut olsam seni firavunum olarak alırdım, kıllarım üzerine yemin ederim.


-- Bayağı uydurdun sen de!.. Ver o taşı, basma damarıma. Sonra, Yemek ne durumda?


Sormasına gerek yoktu. Dünküyle aynı şeydi: ekmek, biraz bira, sadece benim kızartıp yiyeceğim tatlı soğan, hurma ve mevsimde olduğu için incir. Tuzlanmış etimiz bitmişti. Gidip hazırlasam uygun olur diye düşünüp kardeşimi kendi titiz haline bıraktım.


Kardeşim kanal inşa etme gibi mevsimlik işlerle uğraşırdı. İş arası müziğe meraklı biriydi. Ben pencerenin önünde soğanların kabuklarını koparırken, o gene bir ezgi tutturmuş mırıldanıyordu:


Sesini duyduğumda nar şarabı gibi

Bana hayat veriyor.

Her bakışta seni görsem

Yemeden de içmeden de

İyi gelir bana.


İster istemez aklım yine mavi gözlere süzüldü. Sürmeli miydiler, hatırlamaya çalışıyordum. Karanlıktı, belli değildi, belki komşunun evine pencereden girme cesareti bulsam... derken kardeşim içeri girdi. Geri döndüğümde beraber konvoyu karşılamaya gider miyiz? diye sordu. İçimden bir ses beni evde kalırsam meraktan öleceğime inandırdı ve evet dedim. Kahvaltıya oturduk.


Sonra ha dokumamı çalıştım, ha uzanıp düşündüm. Aradan geçen saatler boyunca ne düşündüğümü hatırlamıyorum...


***


Meydana vardığımızda cemaati sıcağın altında bekliyor bulduk. Bir saat kadar sonra, kapkara saçlı eşekleriyle baş vezir ve arkasından Mısır ordusu komutanları geldiler. Onları defli ve lirli dansözler takip etti. En arkadan da birkaç memur sorumluluklarının onlara bahşettiği ağırlık ve asaletle yürüyorlardı. Panteon rahiplerinin taşıdığı ağır tütsüler başımı döndürdü. Herhalde sadece Firavun ve yakınlarının alabileceği türden buhurdu bu. Mosmor dumanı burnum takip etti, adeta susuz ruhumu vahaya sürüklermişçesine kalabalığın önüne geldim. Yazmanlardan biri bana doğru baktı.


O.


Peruğumun altında saç köklerim diken diken oldu. Tek bir kelimeyle O! diye bağırdılar. Upuzun koyu mavi peruğu ince ince örülmüştü, durgun sudan yontulmuş yüzünde iki dipsiz firuze göz... Sükunette dalgalanan nilüfer çiçeği kadar çekiciydi, elimi uzatıp dokunmak istedim. Yanık badem teni belki de düşündüğüm kadar yumuşaktı, bal gibi akışkan...


Fakat o, belli ki ciddi bir kadındı. Bir bakış attı ve önüne döndü, dikkatini yeterince dağıtamamıştım. Kolunun altında bir tomar papirus ve şekilli kamış parçası vardı. Görevi, vezirin hayatını yazıya geçirmek yahut köyce bağışladığımız hediyelerin bir listesini çıkarmaktı. O kadar. Kral Neferkare gibi beni de etkileyen doğaüstü isteklerle uğraşmayacak kadar şerefliydi.


İşte uzaktan komşumuz, bir keresinde beni pencereden izleyen yazmanın kopyasını, benim hevesli gözlerimi ilginç bulmayan kadının ahşap heykelini kucaklayarak yaklaştı. Vezirin ve komutanların önüne de birkaç heykeltıraş daha vardı. Komşumuz, yazmanın önünde diz çöktü. Konvoy durdu. Müzik durdu. Nefesim durdu -- hayal kırıklığından.


Başyazman Ahset, dediğini duydum. İstekli hizmetkarlarınızdan size bir armağan iletmek istiyorum. İlahi size, köyümüze hoşgeldiniz!


Mavi gözlü koyu tenli Ahset, başını eğdi ve adab-ı muaşerete uygun bir şekilde teşekkür etti. Konvoy devam etti, heykeltıraşlar zar zor heykellerine tutunarak kuyruktan katıldılar. Aslında benim de kalabalığı takip etmem gerekiyordu, tapınakta ayrı bir tören vardı (hem de kim bilir ne güzel kokular!...) fakat yapamayacaktım. Asık suratlı kardeşim eskiden senette kaybederdi ve oyunu bırakıp nehir kenarında uzunca bir süre otururdu. Ben de hayatın senedinde kaybetmişim gibi hissediyordum. Ruh eşini bulup da kaybedenin acısıydı. Kardeşim zaten bensiz tören şevkiyle sürüklenip gitmişti. Kalmama ne gerek vardı?


Nil'in başucunda bağdaş kurup oturdum. Taze papirus filizlerini kopardım. En sonunda tanrılara, bana Başyazman Ahset'in gözlerini ebediyen hatırlamama yardım ettikleri için teşekkür borcu bildim. İçtimai mevkim onu bir daha görmeme ihtimal vermese bile rüyalar cezasız ve bedavaydı!

The Past Before UsTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon