|BELBELE|

356 43 25
                                    

Belbele: vesvese, kuruntu.

Keyifli okumalar...

Göğsümün boşluğunda yankılanan nefesimin sesine eşlik eden başka bir ses daha vardı. Daha baskın, daha güçlü ve yaşadığımı gösteren bir belirtiydi bu ses. Devinimleri ritmik olsa da düşüncelerime sızan kuruntular o ritmi bozuyor, kalbim yürürken önüne çıkan çakıllara takılıp tekliyordu. Ciğerlerim nefesimi kusuyordu. Öyle almıyordu ki içi, nefesim sıcak bir yuva istedikçe şiddetle ret ediyordu. Gözbebeklerime yansımak için pusuda bekleyen korku, beni titretiyordu. Ancak bir tiyatro sahnesinde, bana biçilen role bürünmek için çabalıyordum. Bu rolü bana babam vermişti. Bu rolü benimsemek istemesem de o kostümü giymeye mecbur bırakılmıştım.

"Buna gerek yok! Kendi başımın çaresine bakabilirim." Sesimde ki ton keskin ve netti. "Kimsenin bakıcılığına ihtiyacım yok!"

Taymaz Bey kaşlarını kaldırdı ve beni korkunun uçurumundan aşağı itti. " Hâlâ şüpheli durumdasınız Deniz Hanım."

Doktorun bir şeyler gevelediğini duydum. Ancak öyle dumura uğramıştım ki ne dediğine odaklanamayacak durumdaydım. Bakışlarım donuk bir halde doktorla bir şeyler konuşan adamı izlemeye devam ettim.

Doktor odadan çıkana kadar gözlerimi onun yüzünden çekemedim. Bedenimi saran korku ve endişe gözlerime yansıyor muydu bilmiyorum ama bunu saklayamayacak kadar şaşkındım. Neden? Neden şüpheli durumdaydım? Yoksa kaçak olduğum anlaşılmış mıydı? Bu imkânsızdı. Babam her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş olmalıydı. Gözden kaçırdığı bir şeyler yoksa tabii.

Yosun yeşili gözleri odada yalnız kalmamızla beni buldu. Bakışlarında ki keskinlik omurgamdan aşağı soğuk bir ürpertiye neden oldu.

"Bu da ne demek oluyor?" diye patladım bu anı bekliyormuş gibi. "Ne şüphesinden bahsediyorsunuz siz?" Korkuyordum ve bu his bedenimi ele geçirmek için an kolluyordu. Kontrolümü kaybediyor gibiydim. Zehirlenmiştim ve şüpheli durumdaydım öyle mi? Bu ne saçmalıktı böyle? Tanrım neler oluyordu?

"Madde alıp almadığınıza dair şüphelerimiz var ve bu şüpheler giderilene kadar bizim gözetimimiz altındasınız." Dedi benim aksime sakin bir sesle.

"Bakın memur bey bu kanıya nereden vardınız bilmiyorum ama ben bağımlı falan değilim." Gerginlik tüm vücuduma yayılmıştı ancak yine de belli etmeden derin bir soluk aldım. Sadece asılsız bir yanlış anlaşılmaydı. Hâlâ bir kaçaktım. Bu durum için sevineceğim hiç aklıma gelmezdi ama rahatlamıştım işte. "Sadece uykusuz, yorgun ve açtım. O lanet çöpte bulduğum bayat ekmeği yedim ve midemi bozdum. Ölebilirdim ve siz bana şüphelisin diyorsunuz öyle mi?"

Yüzünde ki ifade değişmedi ve profesyonel bir şekilde beni bakışlarıyla abluka altına aldı. Korkum saklandığı yerde kıskıvrak yakalanmıştı ve gün yüzüne çıkması an meselesiydi. Sessizliğini sürdüğü anlarda sakince gelip az önce doktorla konuşmak için kalktığı sandalyeye bedenini yerleştirdi. Beni tedirgin etmek için yapıyordu, o gözlerini bilerek böyle üzerime dikip bir açık vermemi bekliyordu. Ancak buna izin vermemek için tüm irademi zorluyordum. Yine de bir insanın gözerinin içine çok uzun bakamadığım için gözlerimi kaçırmak zorunda kaldım. Fazla mı abartıyordum? Biraz daha rahat davranmam gerekiyordu belki de ama varlığı beni tedirgin ediyordu.

Yüzüme düşen kirli bir saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım ve ona doğru kaçamak bir bakış attım. Gözlerinin hala üzerimde olduğunu görünce boğazımı saran panik duygusuyla sertçe yutkundum.

DİBİ TUTMUŞ OKYANUS Donde viven las historias. Descúbrelo ahora