X.

8.2K 681 753
                                    

hadi bakalım özel bi bölüm

introduction to alpha’s pov 101

bu lazımmış gibi geldi, normalde bayılırım sonuna kadar tek taraflı devam etmeye ama bu ficteki harry benim için bile fazla kafayı kırmıştı sdjsd

Gözlerini kapattığında Paige’i görmüyordu.

Orada birisinin olduğunu biliyordu. Harry bunu hep bilmişti. Bir eşi vardı, dışarıda onu bekliyordu.

Bulunmayı bekliyordu. Bunu biliyordu çünkü 23 yıldır onu arıyordu.

Onu ilk 8 yaşında görmüştü. Yani Harry buna görmek diyemezdi, varlığını hissetmiş ve rüyasında ona ait olmayan bir anı görmüştü. Ama bir şekilde tanıdıktı, anıda yanında duran, ona gülümseyen ve elinden tutup bilmediği yerlere götüren o çocu- o kız. Evet, o kısım arada karışıyordu. Sorun şuydu ki, rüyalarında eşinin yüzünü yalnızca bir kere net görebilmişti ve o da ilk gördüğüydü. Ve o şey... öyle güzeldi ki, Harry uzun yıllarını onun cinsiyeti hakkında kesin bir sonuca varamadan geçirmişti.  

Kokusunu tarif etmesi istense yapamazdı ama o gün, Paige’in evinde hissettiğinin eşine ait olduğuna emindi. Onun kokusuydu. O eve girerken mutluluktan çocuk gibi ağlamak istemişti çünkü oradaydı, arayışı nihayet sona eriyordu.

Sonra da Paige’i bulmuştu işte.

Harry böyle bahsedince kendini dünyanın en nankör adamı gibi hissediyordu. Paige’i bulmak onun için basit bir şey değildi. Paige her şeydi. Hayatıydı, kalbiydi, gün ışığı-

Yanlış hissettiren bir şeyler vardı.

“Harry,” kızın yumuşak fısıltısını duydu. “Bir sorun mu var?”

Başını bakışları buluşuncaya kadar eğdi. Paige’in başı omuzuna yaslanmıştı, kirpikleri altından ona bakıyordu. Dünya başlarına yıkılmak üzereyken onunla böyle uzanmanın rahatlatıcı bir yanı olduğunu düşünmek istedi.

Ama yapamadı.

Biraz gevşemek umuduyla gözlerini kapattı, burnundan derin bir nefes aldı ve-

Zihninde o canlandı.

 

“Bunu daha ne kadar sürdüreceksin?” dedi eşi, kollarını göğsünde birleştirmişti, gözlerini kısmıştı ve öylece ona bakıyordu. Bunu ne zaman yapsa, Harry kendini elektrik akımına yakalanmış gibi hissediyordu. Gözlerinde öyle hissettiren bir şeyler vardı. “Bunu, hiçbir şeyden haberin yokmuş gibi davranmayı.”

Harry gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. “Hiçbir şeyden haberim yok ki, delicae mea.”

Eşinin gözlerinden etkilenmemiş bir parıltı geçti. “Sana dün gece kahvaltıya  damla çikolatalı kurabiye yapacağımı söylemiştim.”

“Eee?” Harry hiç oralı bile olmadı.

“Ve sabah kalktığımda damla çikolataları orada buldum,” eliyle en üst rafı işaret etti. “Orada!”

Sırıtışına engel olmak her geçen saniye biraz daha zorlaşıyordu. “Eee?”

Tansiyonla ağırlaşmış birkaç saniye geçti. “Ne var biliyor musun?” dediğini duydu eşinin, sonunda. “Alacağım onları oradan. O kadar da kısa değilim ben.”

“Elbette değilsin, sevgilim,” diye mırıldandı Harry, işler tam da istediği yönde ilerliyordu.

Eşi ona nefesi altından sövdü ve arkasını döndü. Parmak uçları üstünde yükseldi -Harry bu sırada kesinlikle tehlikeli bir şekilde yukarı tırmanarak bacaklarını gittikçe ifşa eden kazağının hareketini izlemiyordu, hayır-, tek koluyla üst rafa uzandı ve tam çikolataya doğru bir hareket yapacakken dengesini kaybedip sendeledi.

far as fate, close as galaxyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin