0.2

31 3 14
                                    

Keyifli okumalaar!

Başarısız bir intihar girişimim sonucunda yaklaşık dört ay okula devam edememiştim. Ölmeyi bile hak ettiğimi düşünmüyordum artık. Sanki Tanrı biraz daha acı çekmemi istercesine izin vermemişti ölmeme. Babam biraz daha geç bulsaydı beni, çoktan buradan gitmiş olacaktım. Nihayetinde fiziksel olarak iyileştim, izler kaldı sadece bileğimde. Devam etmek zorundaydım hayata ancak hâlâ yarım kalan işimi tamamlama derdindeydim. Adeta yürüyen ölüydüm. Ben annemi kaybettiğimde onunla birlikte öldüm. Onsuzken, zorbalığa uğradığımda öldüm. Bileklerimi kestiğimde beceremedim. Ölü bir ruhu taşımak ise ölmekten beterdi.

Olayın üstünden yaklaşık altı ay sonra psikiyatristimin de tavsiyesiyle daha ilk senede yarım bırakmak zorunda kaldığım okuluma devam edecektim. Bu kararı almamda büyük etkisi olan babam hayat belirtisi vermeye başladığım için oldukça mutluydu.

Okula ayak bastığım ilk an bana çevrilen gözler ve duyduğum fısıltılar rahatsız etmişti beni. Herkes bana bakarken ben başımı kaldırmadan üniversitenin bahçesinde yürümeye devam ettim.

"İntihar eden çocuk bu muymuş?"

"Yazık."

"Dikkat çekmeye çalışan insan tiplemelerinden biri işte."

"Öyle demeyin, yazık çocuğa ya."

"Şşş baksana bi! Neden okulun çatısından atlamayı düşünmüyorsun? Belki o zaman daha iyi dikkat çekebilirsin."

Olduğum yerde durdum ve arkamdan gelen sesin sahibine baktım. Gülmemek için kendini sıkıyor, arkadaşları kahkaha atarken güldürmesinler diye koluyla dürtüyordu onları.

"Ne dedin sen?" dedim ona yaklaşarak. Arkadaşları korurcasına ondan bir adım önde ve alaycı bakışlarıyla beni süzüyor, ben ise stresten cebimdeki peçeteyi buruşturuyordum. Arkadaşının omzundan tutup geri çekti.

"Bırakın gelsin." Yaklaşmaya devam ettim.

"Tekrar söyle." O kadar yakındık ki kalbimin atışlarını duyduğuna emindim. Yüzüme bir yumruk yiyeceğime de.

Arkadaşları beni tişörtümden çekip yere savurdu. Bileğimin üstüne düşmemle karnıma tekme yemem bir oldu. Acıyla yerden kalkıp çevrede bir iki sigara içen gençler başıma toplandı. "İyi misin?" cevap vermedim. Beni döverlerken kimsenin bir şey yapmayıp şimdi yanıma gelmelerini ikiyüzlülük olarak görüyordum. Erkekler tuvaletine gidip elimi yüzümü yıkadım. Bileğimin acısını yeni fark ettim. Umursamadım.

Kendimi olabildiğince toparlayıp derse girdim. Okuldaki ilk senemde kimse tarafından bilinmeyen bir çocuktum. Şimdi ise daha kötüsü, intihar etmeyi beceremeyen çocuk olarak biliniyordum. Alışkındım bu olanlara. Güçlüler zayıfları ezerdi. Benim gücümün yettiği tek şey susmaktı.

Dersten çıkınca koridordaki panoya asılmış listelere bakan kalabalığın yanına ilerledim.

"Ne oluyor?"

"Proje eşleşmelerinin listesi." diye cevap verdi bölümden bir kız.

"Proje eşleşmesi mi?"

"Evet, İngiliz Dili ve Edebiyatındaki tüm öğrenciler birbirleriyle eşleştirildi." dedi.

Kalabalık biraz daha azalınca kendi ismimi aramaya başladım. D harfine gelip sırayla isimlere baktım.

Deniz Can Aksu - Atlas Günday

Bu ismi daha önce duymuştum ama tanıdığımı zannetmiyordum. Onu aramak yerine beni bulmasını bekleyecektim. Bahçede ders saatini beklerken kulaklığımı taktım ve etrafımı izlemeye başladım. Her türden tip vardı burada. Belli bir kesim kendi halinde arkadaşlarıyla sohbet ediyor, belli bir kesim de sevgilileriyle gülüşüyorlardı. Alayla güldüm, hayır onlara değil; kendi halime. Tek başıma çimlere oturmuş şarkı dinliyordum. Hep yalnızdım, yalnız doğmuştum ve yalnız ölecektim.

Sabahki çocuğu gördüm bahçeye gelirlerken. Görünmez olduğumu hissedercesine gözümü ayırmadan onları izledim. Kesin yüz hatları onun yarattığı soğukluğa eşlik ediyordu. Sadece siyah giyinmesi ise kalbinin ne kadar karanlık olduğunun bir göstergesiydi. Gittikçe bana doğru yaklaşmasıyla kalbim daha da hızlı atmaya başladı. Her ne kadar gözümü kaçırsam da bana ısrarla bakmaya devam etmesi dizlerimin titremesine sebep olmuştu.

"Deniz Can Aksu? Sen misin?" Kulaklığımı çıkardım ve ayağa kalktım. Benden uzun olduğu için kafamı kaldırdım.

"Benim."

"Ben Atlas Günday." dedi. Titrememe engel olamıyordum. Bunu fark ettiğinde elimi arkama götürdüm. Bacaklarımın titremesine yapacak bir şeyim de yoktu.

"Projeyi birlikte yapacağız sanırım." diyebildim.

"Birlikte mi?" deyip güldü. "Sen yapacaksın." Ellerini cebine soktu.

"N-ne?"

"Duydun işte. Proje bittiğinde gösterirsin." deyip gidecekken bir anlık cesaretle "Olmaz." dedim. Yavaşça döndü.

"Anlamadım?"

"Tek yapamam. Yardımın gerek." dedim yüzüne bakamadan. Her an gelecek bir yumruğa hazırlıklı olmalıydım.

"Nedenmiş?"

"Çünkü ikinci sınıfa yeni başladım. Yeterli bilgim yok." Ofladı, ardından da bir küfür savurdu.

"Dersin ne zaman bitiyor?" dedi.

"Yarım saat sonra son derse gireceğim."

"Tamam bittiğinde buradaki banklardan birinde ol." deyip gitti.

Yere oturup derin bir oh çektim. En azından yumruk yemedim.

Ders boyunca Atlas'ı ve projeyi düşünüp durdum. Bu da yaratıcının bana gökyüzünden gülümsemesiydi herhalde, ölmemi isteyen biriyle proje eşi olmak.

Ders bittiğinde konuştuğumuz yerde bekledim. Yaklaşık beş veya altı metre ötede arkadaşlarıyla şakalaşıyordu. Bir süre sonra arkadaşları sırtından ittirerek yanlarından gönderdi onu. Nihayet yanıma geldiğinde arkadaşları bize bakıp alayla gülüşüyordu. Atlas da arada onlara bakarak sırıtıyordu. Bahçedeki masalardan birine oturduk.

"Şimdi, bu çok zor bir proje değil. Yapacağımız şey bir Shakespeare tiyatrosunun analizini yapmak." Kafamı salladım. Shakespeare severdim.

"Shakespeare okudun mu hiç?" diye sordu. Sorusuna güldüm.

"Çoğunu."

"Güzel. O zaman işin zor olmayacak."

"Hâlâ projeyi yapmamakta kararlı mısın?" Omuz silkti.

"Belki."Göz devirdim.

"Bir Shakespeare kitabı seç." dedi sandalyesine yaslanarak.

Biraz düşündükten sonra "On İkinci Gece." dedim.

"Müzik aşkı besliyorsa, çalın çalın." dedim. On İkinci Gece'nin ilk cümlesiydi bu.

"Gözü doysun, iştahtan kesilsin, şu aşk bitsin, tükensin."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 26, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

fuck it i love you || bxbWhere stories live. Discover now