"Ne güzel kardeşinin olması benim yok mesela" dedim ona dönerek. Restorana gelince durduk. Derek cevap vermemişti. İçeriye girince bizi ayrı bir yere aldılar.

"Ne yemek istersin" dedi bana bakarak.

"Adana kebap var mı?" dedim Vallah'a buraya geldiğimden beridir en çok özlediğim şey o oldu. Adanalı olduğumdan mıdır nedir. Garsonda Derek de bana şaşkınca baktılar. Ağzınızın tadı olsaydı zaten. "Yok anladım" dedim.

"Domuz etimiz var" dediğinde ona baktım. Derek de yüzünü buruşturdu.

"Sende mi sevmiyorsun" başını salladı olumsuz anlamda. "Mikrop mikrop" dedim gülerek.

"Biz en iyisi tavuk yiyelim olur mu Gökçe" dediğinde başımla onayladım. "Bay Will" dedi Derek. O dövdüğüm koruma geldi. "Yemekleri kontrol edin" koruma başını salladı.

Yemekler gelene kadar Derek bana baktı. "Tanımadığın birini niye kurtardın" diye bir anda sordu.

"Tanımadığım birine yardım etmem kötü bir şey mi? Niye sorup duruyorsun" dedim ona bakarak.

"Şaşırdım sadece" dedi. "Türkiye'yi özlüyor musun*" diye konuyu değiştirdi.

"Özlemem mi ya" diye ona baktım. Anlamadı beni. Türkçe konuştum çünkü. "yani özlemez miyim?" dedim gülerek.

Yemeklerimiz geldiğinde, adama baktım. Tepsiyi biraz yamuk tutuyordu. Ona şaşkınca bakınca, o da bana baktı. Kaşlarımı çattım. "Prens Derek" dedim bana baktı. Karşıdaki garson tam silahını çıkaracakken Derek'in üzerine atladım. Bana şaşkınca bakıyordu. "Prensi koruyun" diye bağırdım. "Başını derde sokmadan bir günün geçmez mi senin" dedim sinirle ona bakıp. Masanın üzerindeki tabağı adamın kafasına attım. Garson kılığına girmişlerdi. Yerden dikkatlice kalktık. Ama sadece o değildi anlaşılan. Onun elinden tutup oradan çıkarttım. "Koş" dedim birlikte İngiltere sokaklarında suikastçilerden kaçıyorduk. Bir duvarda durdu. "Durma" dedim onu çekip.

"Gökçe yoruldum" dedi.

"Ölünce dinlenirsin artık, koş koş" diye çekiştirdim. Hanım evladı. Yorulmuşsa benziyordu ama arkamızda olabilirlerdi.

Biraz sonra diğer sokaktan çıktık. Derek 'in arabası önümüzde durdu. Anında içeriye atladık. Bizi saraya doğru götürüyordu. Ben ne kadar inmek istesem de Derek senin de yüzünü görmüşlerdir diye indirmiyordu.

...

Şu anda ne mi yapıyoruz, Prens Henry'nin önünde duruyoruz. Herkes reverans yaptı. "Gokça" dedi. Ne var bu ismimde bilmem ki. "Seni yeniden görmek çok güzel. İkinci kez oğlumun hayatını kurtardın" dedi gülerek.

"Valla, Prens Derek'i saraydan çıkartmayın" dedim gülerek. "Saatli bomba gibi" diye ona döndüm. Bana sinirle baktı sonra babasına döndü. Sonra Bay Will geldi olayı anlattı. Onu dövdüğüm kısmını da ekleyip.

"Gokça, sana bir teklifim var" dediğinde ona baktım. "Oğlum'un senin gibi korumalara ihtiyacı var. Sende söyledin. Saatli bomba gibi"

"Neden herkes oğlunuzun peşinde." dedim bir anda. Gerçekten de çok merak etmiştim. Prenssin her şey elinin altında ama doğru düzgün hiçbir şeyin tadını çıkartamıyorsun.

"Derek, tahtın son sırasındaki varis. Ama babam yani Kral onu düşünüyor." fetret devri gibi mübarek.

"Çok değişik, bizim oralarda da Padişah oğlunu öldürtmüştü" dediğimde hepsinin gözü kocaman oldu. "Şehzade'ye çok üzülmüştük" dediğimde Prens Henry bana baktı.

"Sizde monarşi yok ki" dedi.

"Evet yok, Taa Sultan Sülayman zamanı, Şehzade Mustafa'yı boğdurtmuştu. Bir dizide izlemiştik. " dediğimde herkes ne alaka anlamında bana bakıyordu. "Bunu da niye söylediysem" dedim söylenerek.

"Her neyse" dedi Prens Henry gülerek. "Ne diyorsun Kraliyet koruması olacak mısın?"

"Üzgünüm efendim ama ülkenize tatile geldim ben" dediğimde Derek'e baktım.

"Senden rica ediyorum" dedi Prens Henry "Bunu bir düşün istersen. İstemezsen anlayışla karşılarız"

"Tamam düşüneceğim" dedim. Arkamdan bir kız geldi.

"Baba" diye reverans yaptı. İşleri güçleri reverans yapmak. Otur kalk, insanın dizleri kireçlenir. Bak ben bunu hiç düşünmemiştim. Gerçekten de bir günde 10 defa eğilip kalkıyorlarsa, 30 günde, 300 defa eğilip kalkarlar.

"Kardeşimi merak etmiştim, bu kız kim" diye bana baktı. Düşüncelerden sıyrıldım.

"Gokça, sanırım koruma olup olmayacağını düşünüyor" dedi yoo aslında düşünmüyorum. Ne düşündüğümü söylesem kesin bana deli dersiniz. Başımı salladım bozuntuya vermemek adına. "Sunny, kardeşini Gokça" kurtarmış" dedi.

"Gokça, teşekkür ederiz" dedi.

"Gökçe" dedim sakince. Bir 5 dk onunla da ismim konusunda cebelleştikten sonra, pes ettim. Anasını satayım nasıl söylüyorsanız söyleyin karışmıyorum artık. Bu kadar zor mu yav benim adım. "ben izninizi isteyeyim" dedim. Herkes bana baktı. "Allaha emanet olun" dedim Türkçe. "Yani hoşçakalın" diye çevirdim. Arkamı döndüm. İlerlemeye başladım. Bu saraya bir daha gelmek istemiyorum. Kapıya çıktığımda hava kararmak üzereydi.  

Prens'in FedaisiWhere stories live. Discover now