B.63.

633 61 77
                                    

Selam...

Bölümler hız kesmeden gelmeye devam ediyor.

Satır arası yorumlarınızı görmek istiyordum.

Okumaya başlamadan önce ışıkları yakın

🚖🚖🚖

Sorular ve cevaplarla dolu koca bir geceyi bitirmek üzereydim. Gece boyunca hem kafa karışıklığı yaşamıştım hem de efsane bir gece geçirmenin tadına varmıştım. Emin olduğum tek şey ise Asya'nın asırlık ruhunda daha anlatmadığı çok efsaneler saklı olduğuydu. 

Süregeldiği gibi sohbetin sonunu Asya, yine bir soruyla bitirmiş ve başka bir sohbete kapı aralamıştı. Onu ve sohbetini bütün benliğimle dilemek istediğimden devamlılık sağlamak adına "Neyi Asya?" diye sormuştum.

Konuya geçiş yapmadan önce süzgün bakışlarını yüzümde gezdirerek beni test etmek istemiş olmalıydı. "Kraliçe bir arı olarak doğduğumda nasıl bir yaşam sürdüğümü?" diye normal bir şeyden söz eder gibi sordu.

Asya'ya olan alınganlığım hâlâ devam ediyor olsa da üstünde durmayıp ona bu hissimi belli etmek istemiyordum zira anı yaşamaya odaklanmak istiyordum. Ben ne kadar  hissettirmemeye çalışsam da ister istemez ucundan kıyısından lisanıma yansıyordu. "Bilemedim anlatman için sormam mı gerekiyor?" deyip dışa doğru yaygın etli alt dudağım hafitçe kıvrılırken kahve gözlerimi klişeleşmiş bir tavırla devirdim, ama bir taraftarda sormamak için kendimi zor tutuyordum.

"Hadi ama Evrim, kimi kandırıyorsun. Şu an sormamak için kendinle savaş verdiğin o kadar çok belli oluyor ki..."

Yine başa dönmüştük ve ciddi anlamda akıl tutulması yaşıyordum. Gerçekten bu konu benim için hâlâ muallaktaydı. Nasıl oluyor da içimden geçenleri bilebiliyordu. Şaşırıp şapşala bağlamamak elde değil.

"Sen sormadan ben cevap vereyim buna Evrim."

Kıyılarıma yanaşmak üzereydi küçücük bir gemi... Gitmek istiyordu ruhum, ıssızlığın girdaplı limanlarına yelken açarak, kaybolmak istiyordu engin suların derinliklerinde.

"Fazla derinlere dalma Evrim, boğulursun!" dedi yumuşacık duygulu sesiyle. Bu kez ıssız kıyılardan kalabalıkların tam ortasına atmıştı ruhumu.

Sığ düşüncelerden silkelenip kendime gelerek belleğimi kontrolüm altına aldım Asya'ya cevap vermeden önce.  "N-ne boğulmasından söz ediyorsun anlamadım. Ben sadece biraz dalgınım, hepsi bu."

"Hiç saklamaya çalışma Evrim, benden kaçmaz çünkü ben vücut dilini iyi okuyorum."

"Haklısın, zaman zaman fazla tepki veriyorum ama bu benim elimde değil. Öyle anlatılarla çıkıyorsun ki karşıma şaşırıp tepki vermemek imkansız. Biraz önce aynısını yaptın, aklımdan geçeni yüzüme vurarak benim devreleri iyice birbirine karıştırdın. Yapmadım diyemezsin!" 

Benim serzenişlerim karşısında kıkırtıyla gülümserken sesinin ahenginde boğuldu aldığım her nefes. İçimden zalimin kızı hiç acıman yok mu, yoksa baban Nemrut muydu, diye geçirdim.

"Evrim, mesleğim gereği insan ruhunu iyi analiz ediyorum diyelim; bu seni rahatlatacaksa. Kısacası insanlar hangi olay karşısında nasıl bir tepki veriyorlar biliyorum..."

İçimdeki afacan çocuk, isyana kalkışıp bana emir vermeye başladı. Sen akıllı bir adamsın Evrim, daha önce medyum diye tahmin etmiştin ama bu teorin tutmadı. İyi düşün kız mesleğim gereği diyor. Medyumluk bir meslek mi? Hayır! O halde bu kız kendi tabiriyle insanların ruhunu okuyorum diyorsa. O zaman psikolog olmalı... 

Hım... Lakin Asya'nın asırlar önce yaşadığını düşünürsek psikolog olma olasılığı çok düşük. Çünkü bu yeni bir söylem... 

Buldum Evrim, buldum! Bu kız bir kahin olmalı. Çok akıllıyım çok..." diyerek kendi egosunu şişiren içimdeki afacana, "Biraz sessiz ol ve de aklımı daha fazla bulandırma," dedim.

Soracağım soruya nereden başlayacağımı bilmemenin verdiği tedirginlikle sakince ensemi kaşıdım. "Asya, şimdi aklıma takılan bir soru daha soracağım ama sakın benimle dalga geçme. Bir arı olmak nasıl bir duygu? Esasında Kraliçe bir arı olmak nasıl bir duygu mu demeliyim."

Önce ruhuma sonra zihnime damlayan gerçek üstü sorular dilime vururken yeminle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir de işin içinde Asya'nın kafamın içinden geçenleri okuyor olması ayrı bir olaydı zaten.

Asya, taksinin ön koltuğuna sırtını yaslayarak iyice yayıldı. Göz ucuyla yüzüne baktım, yüzünde oluşan yorgun ifadenin asırlarca öteden geldiğini tahmin etmek hiç de zor değildi. "Arı olmak, çok çalışmakla eş değer bir anlam taşır. Bir arı isen durmaksızın çalışacaksın. Bir damla bal yapmak için yüzlerce çiçeğe meyledeceksin..."

"Onu biliyorum Asya, arının fizyolojisinde var çalışmak. Benim merak ettiğim şey, bir arı da ruh olmak nasıl bir şey?"

"Evrim, arı ol veyahut insan ol değişen bir şey yok ortada, ruhun hangi bedende yaşıyor ise sen osun." dedi. Bu kez sesinin ayarında biraz yükseliş vardı. Bana yükseldiğine göre mutlaka zihnimi okumuştur kahin hanım.

Asya'nın anlatısından yola çıkılacak olursak eğer gerçekten de ruhunla eşdeş olduğunda hiç bi'şey fark etmiyor muydun? Sanırım bunu bilebilmek için ruhu göç eden biri olmak gerekiyordu; maalesef o kişi de ben değildim.

Ben biraz önce ruhuma üflenen olayı içselleştirmekle meşgulken Asya, sağ koluna doladığı siyah renk kadife saç bandını çıkarıp sol eline aldı ve saçlarına dolayıp dağınık bir topuz yaptı. Başını geriye doğru yatırıp gözlerini kapadı. Gözleri kapalı olarak birkaç dakika bekledi. Sanki bir çeşit transa geçmiş gibiydi. Koyu kırmızı ruju gece boyunca silinmiş dolgun dudakları vişneçürüğü rengine dönmüşmüştü. İniltiye benzer bir ses tonuyla konuşmaya başladığında sıradanlığı bozmayarak, "Biliyor musun Evrim?" diye sormuş ve beni yeni bir beklentinin içine çekmişti.

SON TAŞIYICI Where stories live. Discover now