Birinci Bölüm: Planlar

1.5K 71 29
                                    

Soğuk bir kış gecesiydi. Türkiye odasında bir sonraki NATO toplantısından önce bitirmesi gereken bir iş için plan yapıyordu. Azerbaycan Türkiye'nin kapısına vurdu. Abisi bir haftadır odasından çıkmıyor, yemek bile yemiyordu. Abisinin sağlığından endişelenen Azer, abisinin odasına girmeye karar verdi. Kapı koluna elini koydu ve kapıyı açtı. Türkiye'nin odası, masadaki mumların ışığı dışında karanlıktı. Azer odaya adımını attı ve elini duvarda gezdirip ışık anahtarını buldu, ışığı açtı. Karşısındaki manzara şok ediciydi. Oda; Dünya haritaları, diğer ülkelerin fotoğrafları ve kırmızı kalemle yazılmış bir sürü planla doluydu. "A-Abi..?" diyebildi sonunda Azerbaycan. Şoku hala atlatamamıştı anlaşılan. "Azer? N'oldu?" dedi Türkiye, masasından kalkarken. "A-Abi... N'oluyor? Sen ne yapıyorsun!?" Azer'in sesinde şok yerine korku belirmişti birden. Türkiye arkasında duran dünya haritasına baktı. Belirli üç ülke dışında haritadaki bütün ülkeler Türk bayrağının kan kırmızısına boyanmıştı. "Babamın yapamadığını yapacağım." dedi Türkiye, gözlerini haritadan ayırmadan. "Babam milliyetçilik akımına ayak uyduramadı ve bu onun sonu oldu. Ama ben babam değilim. Onun başaramadığını başaracağım. Dünya benim olacak!" Azer abisinin bir anda neden babalarının eski hayallerine düştüğünü, neden böyle davrandığını merak ediyordu. Abisinin baktığı yere döndüğü an bir şey fark etti. "Abi... biz- Yani ben- Bizden de mi kurtulacaksın?" Azer bunu söylerken yere bakıyordu. Korkutuğu cevabı almak istemediği her halinden belliydi. Türkiye'nin yüzünü anlık bir dehşet ifadesi kapladı ve Azerbaycan'a döndü. "Tabi ki hayır! Siz ailemsiniz, size asla zarar vermem!" dedi Türkiye, kardeşinin sorusu onu korkutmuşa benziyordu. O, ailesine zarar verecek kadar zalim değildi. Türkiye sadece diğer ülkelerden intikam istiyordu. Azer'e yaklaşıp ona sıkıca sarıldı. "Seni korkuttuğum için özür dilerim. Ben sadece geçmişin intikamını istiyorum. Ben size zarar vereceğime ölürüm daha iyi..." dedi Türkiye. O anda kapı çaldı. Türkiye ve Azerbaycan odadan çıkıp alt kata indiler. Azer kapıyı açtğında önünde Osmanlı, babaları, duruyordu. "Selamûnaleyküm." dedi Osmanlı. "Ve aleykümselam." diye karşılık verdi Azer ve Türkiye. Osmanlı içeri girdikten sonra ikisi de elini öptüler. "Hoş geldin baba. Hoş geldin de seni bu kadar erken beklemiyordum. Beni aradığında iki hafta sonra geleceğini söylemiştin." dedi Türkiye, bu beklenmedik zamanlama fazlasıyla iyiydi. Nasıl olsa babasının da hayallerini gerçekleştirecekti. O babasına planlarını anlatsam mı diye kendisiyle tartışırken babası ve kardeşiyle salona geçtiler. Osmanlı Türkiye'nin düşünceli halinin nedenini merak ediyor, Azer ise zaten biliyordu. Türkiye telefonunun sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Telefonunu cebinden çıkardı. Arayan Amerika'ydı. Telefonu açıp "Alo?" dedi Türkiye. "Hey! Turki!" diye cevap verdi Amerika. Heyecanı sesinde belirgindi. "Efendim Amerika? Ne öyle beni gecenin bu saatinde arıyorsun?" Amerika az önceki sesini biraz alçaltarak normal bir şekilde konuşmaya başladı. "Pardon. Bağırmak istememiştim. Bizimle bütün hafta konuşmadın ya, endişelenmeye başlamıştım. İyi olduğuna sevindim." Türkiye'nin yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Herhalde Amerika'nın onun hakkında endişelenmesi kendisini bir parça özel hissetmesini sağlamıştı. "Şey... Sizi endişelendirdiğim için özür dilerim. Sadece son zamanlarda biraz meşgulüm de..." dedi Türkiye, hâlâ istemeden de olsa gülümsüyordu. "Sorun değil. Neyse sadede gelelim. Bir sonraki NATO toplantısı gelecek hafta olacak." diye devam etti Amerika. Türkiye'nin yüzündeki gülümseme daha şeytani bir hâl aldı. "Gelecek hafta öyle mi? Peki, yeterince vaktim var demek ki." Türkiye'nin etrafa yaydığı karanlık ve şeytani his sesinde bile belirgindi. Amerika Türkiye'nin âni kişilik değişikliği karşısında ürpermişti. "T-Turki? İyi misin?" Türkiye hemen kendini toparladı. Kendini ele vermek isteyecaği son şeydi. "E-evet... Pardon bi an kendimi kaptırmışım..." diyerek durumu kurtarmaya çalıştı Türkiye. Amerika'dan gelen cevaba bakılırsa da işe yaramıştı. "He tamam... Biraz ürperdim de... Neyse ben seni daha fazla meşgul etmeyeyim. Good night Turki!" Türkiye de rahat bir nefesle karşılık verdi. "İyi geceler. Görüşürüz Ame." Türkiye hemen sonra telefonu kapattı ve ona boş gözlerle bakan babasına ve ürpermiş gibi görünen Azer'e döndü. Tuhaf bir sessizlikten sonra Osmanlı konuşmaya karar verdi. "Oğlum. N'oluyor. O ses tonu, kurduğun cümle ve etrafına yaydığın ölümcül his... Bunlar senin için normal değil. Bir şey seni rahatsız ediyorsa söyle ben de bileyim." Türkiye babasının gözlerindeki endişe ve rahatsızlığı görebiliyordu. "Baba... Ben küçükken senin tek bir hayalin vardı. Ama ne yazık ki zamanın gerekliliklerine ayak uyduramadığın için bu hayalin gerçekleşemedi. Ben senin hayalini gerçekleştireceğim. Kimse karşımda duramayacak. Hem senin hayalin hem de geçmişin intikamı benim olacak!" Diye açıkladı Türkiye. Osmanlı oğlunun söylediklerine inanamıyordu. Kurtuluş Savaşı sona erdiğinden beri oğlu "Yurtta Barış Dünyada Barış" ilkesine göre hareket etmiş, bırak savaş açmayı savaşlara katılmaktan bile kaçınmıştı. Şimdi ise bir anda  kendisinin eski fantezilerine kapılmıştı. Osmanlı Türkiye'yi desteklemiyor değildi. Sadece kendisi gibi bir hata yapmasından korkuyordu. "Bak Türkiye Cumhuriyeti. Baban olarak kararına saygı duyuyorum ve sonuna kadar yanındayım. Lakin bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim... Oğlum, istediğinin bu olduğundan emin misin?" Türkiye zaten vermek istediği cevabı biliyordu. "Evet. Ben kararımı çoktan verdim." Osmanlı derin bir nefes aldı ve oğluna hafifçe gülümsedi. "Yardım gerekirse sormaktan kaçınma. Kendimi yıkılmaktan koruyamadım ama senden önemli bir şey öğrendim oğlum. Hatalarımdan ders çıkarmayı. Eğer herhangi bir konuda tavsiyeye ihtiyaç duyacak olursan dinlemeye hazırım." Türkiye buna çok sevinmişti. Tamam babası geçmişte kendini koruyamamış olabilirdi ama bu babasının tecrübe sahibi olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Ayrıca Osmanlı; Türkiye onun yerine geçtikten sonra geniş bir Dünya turuna çıkmış ve hukuk, siyaset, ekonomi, sosyal gibi bir sürü alanda bilgi edinmişti. Bunu hem geçmişte kaybettiği zamanı telafi etmek hem de ihtiyaç duyduklarında oğullarına en iyi şekilde tavsiye verip yardımcı olabilmek için yapmıştı. Bu yüzden Türkiye babasının desteğini aldığı için çok mutluydu. Bu sırada Azerbaycan düşünceli bir şekilde abisi ve babasını izliyordu. Amerika'yla Türkiye arasındaki telefon konuşmasından beri aklına takılan bir soru vardı. Azer sonunda dayanamayıp aklına takılan soruyu sordu. "İlk hedefin kim olacak abi?" Türkiye anında ona döndü. Galiba o da bu konuda fazla düşünmemişti. "Emin değilim aslında. Bende plan var ama ilk önce kimde uygulasam hiç düşünmedim. Hm..." biraz düşündükten sonra Türkiye'nin yüzünde acımasız bir gülümseme belirdi. "Buldum. İlk hedefim Japonya olacak." Azer abisine baktı. "Neden? Onunla aranızın kötü olduğunu bilmiyordum." Dedi Azer. Türkiye kardeşine doğru yürüdü ve yanına oturdu. "Onunla kişisel bir sıkıntım yok. Ama..." Türkiye sustu. "Ama?" Türkiye suratını asıp Azer'e döndü. "Kız sürtüğün teki! Amerika'ya nasıl yapıştığını gördün mü sen!? Amerika'yla ne zaman konuşalım desek araya giriyor Senpai bu! Senpai şu! Kendini beğenmiş pis sürtük! Ben göstericem ona beni çöp gibi kenara itmek neymiş!" Bunu söyledikten sonra kalkı ve üst kata doğru yürümeye başladı. Azer bir anlığına da olsa Türkiye'nin renginin karardığına yemin edebilirdi. Ama artık bunu görmek için çok geçti. Azer de biliyordu ki abisi kendisini odasına kilitlemişti ve Japonya'dan kurtulmak için doğru zaman gelene kadar oradan çıkmayacaktı. O sırada bir telefon sesi duydu. Osmanlı'ya dönüp baktığında babasının elindeki telefona duygulu gözlerle baktığını gördü. Azer babasının yanına gidip arayanın kim olduğuna baktı. Telefonda "Oracle" yazıyordu. "Bu kim baba?" Osmanlı tetiğe geçmiş bir halde Azer'e döndü. Biraz önce hissettiği anlık panik yanında duranın oğlu olduğunu görünce yok oldu. "Boşver oğlum. Ben birazdan dönerim." Dedi Osmanlı ve dışarı çıktı. Osmanlı telefondaki kişiyle biraz konuştuktan sonra telefonu kapattı. Tam içeri geri dönecekken omzunda birinin eline hissetti. Ani bir hareketle omzundaki kolu kavradı ve arkasında her kim varsa onu yere yapıştırdı. "Wow~ Ne kadar yaşlı olursan ol çeviksin Otto." Osmanlı öfkeyle dolduğunu hissetti. Çünkü karşısındaki, görmek istediği son kişiydi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
1134 kelime

İçimdeki Şeytan(CountryHumans)Where stories live. Discover now