Bu kez havasını bozmayıp kafamı sallayarak "Eşsiz bir zevkin var. Bana âşık olmuşsun." dedim kendime emin bir şekilde.

"Ne?" dedi şaşkınca.

Kafamı sallayıp güldüm. Seni böyle oyuna getiririm Cihan Efendi.

Dudaklarımı büzerek "Yoksa beni sevmiyor musun?" dedim yapmacık bir üzüntüyle.

Şaka yaptığımı anlayınca gözlerini yukarı çevirip "Allah'ım bana daha hafif bir ceza vere bilirdin. Bu çok..." dedi beni süzerek.

O sırada ben de gözlerimi kısarak ona bakıyordum. Gülümseyip "Güzel." dedi.

Kafamı yana yatırarak "Yaaa Cihan," dedim şirince Alkım'ın hastanedeki hâlini taklit ederek.

Gülüp "Yalvarırım yapma şunu bana, böyle şeyler bünyeme fazla geliyor." dedi elini kalbine koyarak.

Biz gülerken masamıza bir kız yaklaştı. O sırada hepimiz ona çevrildik gelenin kim olduğunu merak ederek.

"Selam, Baylar." demesine karşılık bizim kaşlarımız çatılmıştı. Baylar? Biz neyiz? Bostan korkuluğu mu? Erkeklere selam verdiğine göre bu kızı tanıyor muydular? Süslü bir şeydi ama adamın Allah'ı var taş gibi kızdı. Simsiyah omzuna kadar olan saçları, yeşil tonlarında gözleri, biçimli bir burnu ve dolgun dudakları vardı. Her kızın hayali ola bilecek güzellikteydi. Bu yüzden bu kadar rahat ve kendine emindi. Herhangi bir erkeğin reddedemeyeceği türdendi.

Kıza dikkatle bakınca bu kızı tanıyor olduğumu fark ettim. İlk gün, okula transfer olduğumuz gün Utku'yla gülüyordular.

Nedense şimdi sevmemeye başlamıştım kızı. Kimi kandırıyorum ki, Utku ile gördüğüm için önyargım oluşmuştu kıza. Bence haklı olarak da sevmiyordum. Bir dakika, bu Cihan'ı nereden tanıyordu ki?

Cihan'a bakarak kafamla kızı işaret edince omuz silkerek kafasını salladı. Yani tanımıyordu ve kıza selam mı veriyordu?

Cihan boğazını temizledi hafif gülümseyerek "Selam da, tanışıyor muyuz?" diye sordu merakla.

Bir de gülümsüyor herkese. Göz devirince kız sırıtarak "Tanışırız." dedi. Elini uzattı. "Hayat ben. Hayat Akpınar. Sen de Cihan olmalısın. Maçlarını büyük bir heyecanla izliyorum."

Ben şu an kızdaki rahatlığa şaşırmaktaydım. Yani bu iş kadar kolaydı öyle mi? Tanıştık ve seni içimize almamız gerekiyor öyle mi?

İlk el uzattığı kişi Cihan olduğuna göre şimdiki baştan çıkarmak istediği hedefi de Cihan olduğuna emindim. Sonra sırayla hepimize el uzattı ve tanıştıktan sonra bizimle ilgilenme komutuna geçti.

Ben böyle kızları çok iyi tanırdım. Hedefindeki kişinin önce arkadaş çevresine kendini sevdirmeye çalışır, sonra kişinin kendisine. Bu sırada o cici kız oluyor kendi kafasında. Şu an kendini sevdirmeye çalışma cabası da ondan.

"Eee siz hangi spor dalına meraklısınız?"

İlk soru ilk atış.

"Boks, -Güneş'i göstererek- voleybol, -Melisa'yı göstererek- taekwondo, -Sinan'ı göstererek- yüzücü, -Uraz'ı göstererek- futbolcu." diye bir çırpıda söyledim. Yapmacık bir gülümseme ile "Cihan'ı da tanıtmama gerek yok." her lafın üzerine basarak dedim.

O da aynı şekilde bana bakıyordu. Evet, bir birimizi anlamıştık. Sana burdan ekmek yok, kızım.

"Dövüş sanatlarına bayağı meraklısınız." dedi kıkırdayarak.

"Belki de dövmeye meraklıyızdır." dedim tek kaşımı kaldırarak. "Kim bilir?"

Sabahtan sesini çıkarmayan Sinan "Sen hangi klüptesin?" sordu meraklı bir şekilde.

"Ben de atıcılık kulübündenim." dedi yapmacık bir tebessüm ederek.

"Vay be, çok havalı" diye övgüyle söyleyen Uraz'a "Allah, Allah," dedik Güneş ve Melisa'yla birlikte.

Hayat "Bence de havalı. En azından insan dövmekten zevk almıyorum" deyip göz kırptı.

"He ya, sen at kırbaçlamaktan zevk alıyorsundur." dedi Melisa yapmacık bir gülümsemeyle. 'Yürü be koçum' der gibi bakıyordum Melisa'ya.

"İnsan değil ya. -Gözü girişteki kişiye takılınca- Müsaadenizle, arkadaşlar." deyip oraya kocaman bir gülümseme ile hızla gitti.

"Ne demek insan değil?!" öfkeyle karşılık verdi Güneş.

"Böyle insanları hayata baktığı pencereden itip 'Aaa düştü!' diyesim var! Akıl var, mantık var, abi!" dedi kaşlarını çatarak sinirle Melisa.

Kafamı sallayarak onaylamıştım. Kız resmen bizi cani çıkarmıştı. Gözlerimi Cihan'a çevirip "Sen neden selam veriyorsun?" dedim sinirle.

"O verdi diye."

"Tanımıyorsun, etmiyorsun neden veriyorsun onu anlamıyorum."

"Allah'ın selamı ya," dedi kendini haklı çıkararak Cihan. "Olay bize patladı değil mi?"

"Kafana patlamadığına dua et." dedim yumruk sallayarak. Şu an öfkemi Cihan'dan başkasına kusmak istemiyordum. Haklıyım da.

Kafasını gülerek sağa sola sallamıştı o da. Ben de gözlerimle süslü kızı arıyordum. Nereye gitti bu? Gözlerim onu bulduğunda yanındaki kişini de bulmuştu. Utku'nun koluna girmiş diğer kızlarla konuşuyordu. Utku da gülümseyerek onu izliyordu. O sırada klasik bir şarkı çaldığında Hayat Utku'nun kolundan tutup piste çıkarmaya çalıştı. Israrları sonuç vermişti ve Utku piste çıkıp ellerini Hayat'ın sırtına koyarak dans etmeye başladı.

Sinirlenmiştim hem de fazlasıyla. Bu kız Cihan'a yürümüyor muydu? Neden şimdi Utku'nun yanında. Öyleyse ben de onu kıskandırırdım. Demek ki, her ikisini elinde tutmaya çalışıyor.

Cihan'a bakıp elimi uzattım. Şaşkınca elime bakıp içtiği suyu masaya bıraktı. "Ne o, Tombik? Beni dansa mı kaldıracaksın?" alayla söylediği söze karşılık.

"Aynen öyle." dedim ciddiyetimle.

"Harbi mi?" dedi şaşkınlıkla.

Bıkkınlıkla elini tutup piste çıkardım. Sol elimi avucuna koyarken sağ elimi omuzuna koydum. O da sırtımdan tutunca uyum içinde dans etmeye başladık. Gözlerimi kısarak Utku ve Hayat'ı izliyordum.

"Neden dans ediyoruz?" diye soran Cihanı,

"Canım arkadaşımla dans etmek istedi. Suç mu?" diye geçiştirdim.

"Yalan söylemeyen bir insan olarak bu çaban gözlerimi yaşartıyor. Ama denemelerini başkalarına karşı kullanmanı öneririm, ben Utku bile yalan söylediğinde anlıyorum." dedi sırıtarak.

Bakışlarımı ona sabitleyip "Utku bile yalan söylediğinde derken?" diye sordum anlamadığım için kaşlarımı çatarak.

"Utku efsane yalan söyler. Ara sıra ben bile inanır gibi oluyorum."

"Nasıl tür yalanlar?" merakla sordum.

Düşünür gibi yapıp "Kızları kandırabileceği her türlü ve zor durumdan çıkabilecek türlü yalanlar. Yani o bir usta bu konuda." dedi göz kırparak.

O bir yalancı mı? Beni kandırmak için yalan söyleyebilir mi? Utku gerçekten böyle biri mi?

Tombik!Where stories live. Discover now