4. DÖVÜŞÇÜ

1.4K 93 12
                                    

Hayatımda böyle bir hissin olduğunu bile bilmiyordum. Tam on yedi senedir buradaydım, yaşıyordum; ama hiç bu kadar tuhaf hissetmemiştim. Sadece iki ya da üç haftadır –emin değilim tarihlerle aram kötüdür- tanıdığım birinin beni bu denli etkilemesine nasıl izin verdiğimi ben bile bilmiyordum. Tüm hücrelerim, beynim, tüm benliğim şaşkınlık içinde öylece düşünüyorduk. Tek bildiğim kızıl bir alevin etrafımı sardığıydı.

Aras Ulun Özdemir…

Adını söylerken bile içimi kaplayan o tuhaf hisse şaşırıyordum. Senelerdir büyük uğraşlarla kendime göre şekillendirdiğim görünmez şeffaf tabakanın arkasına saklanıp çığlık atarak ağlamak istiyordum.

Sadece ismini telaffuz etmek bile beni bir denizin dalgasına hapsediyordu, mantıklı olan tarafım bu durumu saçma bulup durmadan beni azarlıyordu.
Etkilenecek bir şey yoktu. Bu cümleyi durmadan tekrarlıyordum ama olmuyordu, ona doğru çekiliyor olmaktan korkuyordum.

Tabii bir de beni aşağılamıştı. Banyoda olan şeyde.... Tekrar düşünmek bile beni utançtan yerin dibine sokuyor öte yandan böyle bir cüret gösterebilmesine izin verdiğim için öfkeden delirtiyordu.

Beni resmen aşağılamıştı. Sesimi çıkarmamış ve izin vermiştim. Yaptığı saygısız bir davranıştı ve tam olarak karşılık vermemiştim.

Disiplin cezası aldığım gün, kütüphanede olanlar, kaza yaptığımızda olanlar, bardaki şey hatta onu ilk gördüğüm gün kafedeki davranışları bile hepsinde tepeden bakar ve soğuk bir tavır vardı. Bunu şimdi daha iyi anlıyordum. O mavi gözlerde sadece bir yangın, koca bir buz kütlesi yoktu aynı zamanda kendini beğenmiş bir tavır vardı. Fazla kabaydı.

Ben ise bu ateş saçan mavi gözlerin sahibine karşı içimde oluşanlardan korkuyordum. Onunla aramda ne olduğunu anlayamadığım bir şey vardı.

Bu kesinlikle duygusal bir bağ falan değildi, sadece bunca zamandır iletişim kurduğu ender zamanlarda bile insanları kırmaktan başka bir şey söylemeyen ben, bu şeyden dolayı Aras Ulun'a gereken cevabı veremiyordum.

Onun karşısında her şey karanlığa gömülüyor ve derinlere sakladığım duygular ön plana çıkıyordu. Tuhaf bir çekim, utanç ve belki de kendime karşı oluşun şaşkınlık hissi... Bunları yıllar önce içimdeki en derin kuyulara atıp ağzına koca bir taş kapatmıştım ama Aras Ulun o kuyunun ağzındaki taşı maviliğinin aleviyle yakıyordu ve ben buna engel olamıyordum.

Neden onu düşündüğüm hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ama varlığı kanımda dolaşmaya başladığı an düşüncelerim arasına sızan bir mavilik beni onu düşünmeye itiyordu. Benim gömdüğüm duygular siyahtan kopmuş, kızıla boyanmış bir maviye dönüyordu ve ben bunu istemiyordum.

"Lina? Dokuz numaralı masa hâlâ sipariş bekliyor."

İrem'in sesiyle başımı yıkadığım bulaşıklardan kaldırdım. Kolumla alnıma düşen saçları geriye doğru itip işime döndüm.

"Özür dilerim tamamen aklımdan çıkmış. Sen götürebilir misin?"

"Siparişleri hazırsa götürebilirim."

"Fazla bir şey yok kruvasan ve Machiato."

"Lina, umarım düşündüğüm şeyi yapmamışsındır."

"Menüde olan bir şey İrem, büyütme bu kadar götürmeyeceksen ben götüreyim. Hem sen neyden bahsediyorsun?" Dedim bulaşıkları suyun altına tutarken.

Bakışlarım merakla ona dönerken elini alnına vurdu ve bana inanamaz gibi baktı. Ne oluyordu?

"Gerçekten hiçbir şeyden haberi yok. Nasıl böyle bir sorumsuzluk yaparsın? Dayım sabah geldiğinde sana bir koli vermişti. Bakmadın bile değil mi? Menüler değişti ya hani? Eski menüleri yenileriyle senin değiştirmen gerekiyordu. Sana gerçekten inanamıyorum."

KRİSTAL ORKİDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin