un

29.3K 1.7K 1.4K
                                    

Zümrüt yeşili bir gömlek. Siyah, bacaklarını sımsıkı saran- hatta sanki bacakları üzerindeyken dikilmiş, o denli ona ait kot pantolonu. Bakışları sert, dudakları kıpkırmızı çünkü uzun bir süredir ısırıyor. Sebebi ne?

Benim, elbette ki.

Konuşsa sesi çok çatallı çıkacak eminim. Beni çağıralı yaklaşık on dakika oluyor ve henüz hiç konuşmadı. Parmakları sinirle titriyor, göz bebekleri oldukça karanlık. Eh, tabii, haklı olarak. Bu, bu ay aldığım kaçıncı ceza? İki? Üç? Beş?

Bilmiyorum. Lâkin bana olan hiddetinden belli, o çok iyi biliyor.

"Jeon."

Sesi tahminimin aksine çatallı falan çıkmıyor. Nefes nefese çıkıyor, bana ulaşıyor ve tüylerimi diken diken etmesi işten bile değil. Tüm hiddetini hissediyorum her bir iliğimde. Ah, Bay Kim. Taehyung. Efendim. Ya da onun sevdiği biçimde, monsieur. Beni deli ediyor.

"Buraya gel, yaklaş."

Adımlarım emirlerini takip ediyor. Onu daha fazla sinirlendirmek istemem. Hem ne de olsa bu cezayı sonuna dek hak ettim. Ancak anlamadığım bir nokta var ki, o da okulda olmamız. Bana okul sınırları içinde o şekilde davranmaz. Değişen ne olabilir? Bana olan siniri mi? O kontrolcü birisi, böyle sudan bir sebep onu bu hale getirmez diye düşünmeden edemiyorum.

Ve ben bunları düşünürken o bacaklarını aralıyor. Oturduğu koltukta, ofisinde oldukça memnun. Bunun anlamını biliyorum. Bana bakışlarıyla, kaldırdığı tek kaşıyla emrediyor.

Kucağıma otur.

İsteklerini ikiletmeden yerine getiriyorum. Bir adım, iki adım. Dudaklarım istemsizce kıvrılıyor, yemin ederim bilerek yapmıyorum.

Sonra parçalar birleşiyor bir anda gözümde. Taehyung kapıyı çoktan kilitledi ve öğle arasındayız. Kırk dakika. Az değil.

Hatta bize biraz fazla bile.

Kalçam sertliğinin tam üzerine yerleşiyor. Pasif görünmediğimi biliyorum, bir şekilde bu onun çok hoşuna gidiyor. Ve benim hoşuma giden şey de, onun diğerlerinden farklı olması. Kim Taehyung öyle bir adam ki pasifini kontrol etmekten normal bir şekilde hoşlanmıyor. Savaşmak kanında var. Sürekli bir baskınlık savaşı halindeyiz ancak şaşmaz gerçek, günün sonuna içimi dolduran hep o oluyor.

"Seni uyarmaktan yoruldum," dediği anda ensemden omurgama dağılan bir titreme yaşamam an meselesi. "Seni o kadar uyardım ki Jeon, inan bana canımı çok sıktın."

Alaycı bir gülüş bırakıyorum havaya. Bununla birlikte ince, zarif parmakları belimi buluyor ve susmamı hedefleyerek beni sertliğinin üzerinde sektiriyor.

İşe yaramadığını söyleyemeyiz.

Çünkü alt dudağımı oyuncu bir tavırla ısırıp kesik bir nefes veriyorum.

"Anlayacağın dilden mi konuşmalıyım illa, güzelim?" diyor sinirle. Kendini sıktığı o kadar belli ki, okul formamı es geçip baldırlarıma inen parmak boğumları bembeyaz. Bulundukları yere masaj yapıyorlar yoğun bir biçimde. Tabii bu benim deyimim.

Bir sonraki hamlesinin tam olarak pantolon ağıma olacağını kim bilebilirdi ki?

"Ah, evet," diyorum geriye kaçmaya çalışırken. Kaçtığım şeyin Taehyung'un sertliği olması ayrı bir konu. Buna açıklanamaz şekilde çokça gülesim geliyor fakat yapamayacak kadar çok sıcakladım. Dokunuşları her seferinde güçsüz kılıyor beni. Bu gerçeğin altında ezilmek ise en sevdiğim acı.

"Anladığın dil bu mu?" diye soruyor, köpek dişi kulak mememe saplanırken. Bugün onda farklı bir hırçınlık hissediyorum. Ona yakışacak türden.

JE VEUXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin