Yüzünü sıvazladı. Sık aralıklarda ofluyor ve koltukta bir geri bir ileri sallanıyordu. Kaçamak bakışlarının ve saçlarını yolmak üzere olduğunun farkındaydım. Söylemek istediği her neyse içine atmaya devam ediyordu.

"Amirim," diye fısıldadım öfkeyle. "Ne saklıyorsunuz?"

"Hiç olay yerine benimle geldin mi?" Sesi buz gibiydi. Parmaklarını birbirine geçirmiş, omuzlarını kaldırmış, bakışlarını yere dikmişti. "O yolu gördün mü? Cesedinin nerede durduğunu? Sende iyi bir polissin Martin, bu işi yapmanın yarısının içgüdüyle olduğunu biliyorsun. O yolda garip bir şeyler olduğunu hissetmiştim."

Devam etmesi için nefesimi tutarak bekledim. Olay yerine hiç gitmemiştim, davaya hiç bakmamıştım, cesedi hiç görmemiştim. O zamanlar ayak işleri yapan genç bir polistim.

"Sonra defalarca gittim. Gece gündüz demeden. Gizlice biriyle beraber olurken kalbini yerinden çıkaracak bir heyecan vardır ya hani, hem aşkın sızısını hemde yakalanacak olmanın korkusunu aynı anda barındırırsın. Öyle bir şeydi. Ne zaman aklıma o patikaya arabamı sürmek gelse, yasak bir aşkın peşine düşmüşüm gibi heyecandan uyuyamaz, yiyemez, kalp atışlarımı dizginleyemezdim. Ta ki gidip görene kadar. O patikayı baştan sona yürür ve hiçbir şey elde edemeden geri dönerdim."

Dosyaya defalarca kez bakmıştım. O yolun adresini gözümde canlandırmaya çalıştım ama senelerdir işin bu kısmına hiç dikkat etmediğim şimdi aklıma geldi.

"Bir gün yolun kenarında birinin yürüyor olduğunu gördüm. Peşinden gittim ama durduramadım. Beni duymadı da. Bu en az on kere tekrarlanmıştır Thea. Orada hep birilerini gördüğümü sandım, anladın mı? Hep birileri vardı ama kafamın içinde miydi, yoksa biri bana oyun mu oynuyordu anlamıyordum."

"Hangi yoldu?" diye sordum korkarak. "Neresiydi?"

"Kendimce, tüm her şeyin orada başladığına emindim. Genç ve hırslı bir dedektif gibi, tüm her şeyin hala orada başladığına eminim. Sonra Zayn orada saldırıya uğradı. Hiç şüphem kalmadı. Ne yaşanıyorsa yaşansın Thea, her şey orada başladı ve orada son bulacak."

Nefesimi bırakıyordum ama dışarı çıkmıyordu. Tüm damarlarım tıkanmıştı. Gözlerimi kapayıp sakinleşmeye çalıştım. Arnold'ın Xyrosa'lara bu denli yaklaştığını hayal ettikçe, o patikadan aşağı inip mağaraya girme ihtimalini düşündükçe, açıklamaya korktuğum her şeye senelerdir ne denli yakın olduğunu düşündükçe aklımı kaybedecek gibi hissediyordum. Bunca sene ensemizdelerdi. Arnold'ı biliyorlardı. O gece, arabanın içindekilerin biz olduğumuzu ve Arnold'a ulaşmak için bizi kullanacaklarını biliyorlardı.

Olay benimde etrafımda dönmüyordu. Her şey Arnold içindi. Her şey Travis'in en büyük düşmanı içindi.

"Belki de her şey, en başından beri Atena'da başlıyordur. Önce Rex, sonra Alisha ve Henry."

"Zayn o gece morgdan yürüyerek çıktıktan sonra, nasıl iyileşti Martin?"

Tekrar nefesimi tuttum. Bakışlarımı hızla ofisin içinde, eşyalarda gezdirdim. Gerçek bir cevap bulana kadar yüzümü olabildiğince sabit tutmaya çalışıp omuzlarımı kaldırdım. "Bir şifacının eline düşmüş." Omuz silktim. "Onun öldüğünü sanan bendim, doktorlar değil. Belki de yanıldım."

"Florin?"

"Bilmiyorum, amirim, bilmiyorum. Tıbben bir açıklaması olmalı elbet. Bitkiler onu iyileştirdi ama ağrıları hala devam ediyor, tam olarak iyileşmiş sayılmaz. Bir mucize işte. Tanrı'ya şükretmeliyiz." Ceketimi çıkarmak ve bir soğutucunun önünde dikilmek istiyordum. Panik beni yakıyordu. "Neden soruyorsunuz?"

THREE || zmWhere stories live. Discover now