beş

74 8 22
                                    

"Gözlerinde görebiliyordum, 

Hayatta hissediyordun."

Şarkı: Brennan Savage - Look At Me Now

*

Zayn'i bulduğum da aklımdan ilk tanıştığımız gün geçiyordu: Ormanın ortasında duran devasa, görkemli, asırlık bir ağaç gibiydi. Kuşlar yakınlarında uçmaya korkuyor, kimse bu ağacın bir gün yıkılacağını hayal bile edemiyordu. Kusursuz bir güzelliği vardı. İnsanı bu güzellikle yeni doğmuş gibi capcanlı hissettiriyor, aynı zamanda o kadar güçlü gözüküyordu ki korku dallarının arasında dans ediyordu.

Onu ilk gördüğüm günde cılız bedenine, sigara içerken çöken yanaklarına, depresif ve öfkeli bakışlarına rağmen bunu hissetmiştim. İlk görüşte beni ona kene gibi yapıştıran hastalıklı fikir, bu hissiyatın gebeliğinden kucağıma düşmüştü.

Şimdi ise mıknatısın kutupları değişmişti. Aynı sebepten ondan itildiğimi hissediyordum. Bu kadar normal olan ne anlayamıyordum. Evimizin salonunda, her zaman ki çirkin beyaz koltuklara çökmüş, bacaklarını sehpaya uzatmışken nasıl olur da bu kadar huzurlu gözükürdü? Bir hafta önce ölmüştü. Bir morgda gözlerini açmıştı. Karnında kocaman bir yarası vardı. Bir haftadır tüm bunların benim sanrılarımdan ibaret olduğuna inanmaya çalışıyor, belki onun ölümünü kabul edemediğim için delirdiğimi düşünüyordum.

Her şey bu kadar normal, basit ve sakince ilerlememeliydi. Hiç tanımadığımız bir adamla, bana hiçbir haber vermeden gidip ortadan kaybolmuştu. Geri döndüğünde de yaptığı ilk şey bana gelmek değildi. Bir anda kenara itilmiş, hayatından savrulmuştum ama ne gururum ne de ona olan aşkım bunu dert ediyordu, bir süredir tek önemsediğim akıl sağlığımdı.

Hayatım boyunca hep popüler kültürün dayattığı fantastik dünyayı saçma bulmuştum. Vampirler, kurt adamlar... Bunlara ihtiyacımız olmadığını biliyordum. Bir polis olarak kan emici, vahşi, hayvan dürtüleriyle dolu bir sürü insan görmüştüm. Kelepçeleri dişleri ile kırıp atacağını sandığım psikopatlar, ölüme tapan hastalıklı katillerdi bunlar. İnandığım tek yaratıklar onlardı.

Fakat olan biteni zihnimde hizaya sokup ne zaman mantıklı bir cevap arasam, aklıma tutarsız birkaç ihtimalden fazlası gelmiyordu. Zayn'i yaralayan ya da öldüren şey her ne ise, bir hayvandı. Zayn'i alıp götürmeye gelen kişinin ise kim olduğunu kendi ağzından bizzat duymak istiyordum. Çünkü belli ki delirmemiştim, karşımda capcanlı, sapasağlam duruyordu.

Her nedense içimden hiç konuşmak gelmedi. Evin kapısını garip ve rahatsız edici bir hissiyatla kapatmadım, sanki onu gördüğüme şok olmuş gibi doğal bir tavırla orada dikilmeye devam ettim. Tek elim kapının demirinde, her an kendimi dışarı atıp koşmaya başlayacağım bir aralıkta duruyordu. İçeri giren soğuk önce sırtıma çarpıyordu ama sanki evde beni ısıtamayacak kadar üşümüştü. O bana doğru yürürken biraz yanaklarım ısındı, bacaklarımın güçsüzleşti. Tüm fikirler tutarsız ve mantık dışı olsa da o Zayn'di, bana doğru yürürken ondan kaçmak için araladığım her kapıyı istemeden de olsa kapatıyordum.

Bana sarılıp uzunca öptü. Hırslıydı. Birbirimizi özlediğimiz vakit hırslanırdık ama her şeye şüpheyle yaklaştığım için bu hırsın altında da bir öfke, belki bir sır aradım. Sakince, biraz da temkinlice uzaklaşmama izin verdi. Onun benim sevgilim olduğuna emin olduğum da parmaklarımın ucuyla kapıyı ittirdim.

"Özür dilerim," diye mırıldandı sessizce. "Sana önceden haber vermeliydim."

Yanından geçip koltuklardan birine çöktüm. "Özür dileme Zayn. Neler olduğunu anlat yeter."

THREE || zmWhere stories live. Discover now