Aylardan Kasım

293 13 142
                                    

Yeşil, mor ve mavi neon ışıklarla birlikte süzülen saçları, tutkuyla kıvrılan onlarca bedeni izliyor ve son dakika iptal edilen işimin efkarıyla viskimi yudumluyordum o gece. Manzaramdan şikayetçi olduğumdan değil ama saatlerdir aynı şeyi izlediğimden olsa gerek sıkılmıştım. Götümü rahatsız taburede biraz daha yaymaya çalışırken en sevdiğim oyunumu oynamak yapabileceğim en iyi şeydi ki ben de tam olarak bunu yapmaktaydım.

İnsanların yüzlerine bakıyor ve ne içtiklerini tahmin ediyordum bu oyunda. Tamamen insanların görebildiğim dünyayla olan etkileşimlerinin bende uyandırdığı izlenimle -ya da kısaca önyargılarım ile diyebiliriz- boş yapıyordum. Pek şerefli bir oyun değildi. Zaten bi' oyunda şeref arayan da şerefsizin en önde gideni olmalıydı.

Bu sadece bir oyun. Beni açıklama yapmaya zorlamayın. Oyunun nasıl ilerlediğini anlamanız yeterli.

Mesela bar taburelerinin oldukça uzağında bir yerde çökmüş depresif havası katman katman buraya kadar gelen genç çocuk tam bir vodkacıydı. Düşüncelerini sızlatan bir yasa düştüğünü tahmin ediyordum. Belki sevdiği biri ölmüştür, belki sevgilisinden ayrılmıştır, belki işinden kovulmuştur. Acilen sarhoş olması gerekiyordu, anlıyordum ama dostum, o kadar da hıza gerek yoktu.

Her şey alış ve verişle ilgili. Kayıplarımız bizden güzel şeylerin ihtimalini alır, tarifi imkansız acılar verir.

Takım elbisesinin içinde, dans pistinin hemen yanındaki masada oturmuş gözlerini mide bulandırıcı bir şekilde dans eden bedenlerin üzerinde gezdiren kırklı yaşlarındaki adamın içtiği şey kesinlikle likördü.

Bar taburelerinde, benim hemen karşımda oturan kız ise bira içmeliydi. Bunu sadece 90'ların gotiklerinden birinin günümüze ışınlanmış gibi olan görüntüsünün bana verdiği yetkiyle söylüyordum ki haklıydım, öyle yapıyordu. O yılları bilirsiniz, beş yaşındaki bir çocuğu rahatlıkla korkutabilecek tiplemeler özellikle ara sokaklarda grupça ellerinde bira şişeleriyle beyinlerini kulaklarından akıtana kadar metal müzik dinlerdi. Beş yaşındaki çocuk o sokaklardan geçmek zorundaydı.

Yıkıklığımın bilinmeyen tarafları bu gibi şeylerle doluydu. Kendimden nefret etmemi engelliyorlardı ama itiraf etmek gerekiyor ki çoğu zaman başarılı olmuyorlardı.

Lafı uzatıp kendimi gömmeye devam etmek isterdim tam olarak o sırada onu gördüm.

Gördüğüm yalnızca bir çift gözdü ama hissettirdiklerini anlamanız için bir çift dünyayı alıp kalbinizin içine sığdırmanız gerekirdi.

Anlamadınız değil mi? Eğer, bir gün kaburgalarınızda bir salıncak kurulduğu fikrine kapılırsanız işte o zaman beni anlayabilirsiniz.

Anlamayacaksınız. Biliyorum.

İnce kot ceketi üzerindeydi, yeni gelmişti. Yoksa gidiyor muydu?

Hayır.

Gitmiyordu. Ceketini şimdi çıkartmış, çantasının yanına koymuştu.

Arkadaşlarıyla konuştuğu için yüzü bana dönüktü, birazdan sadece sol profilini göreceğimi bildiğim için telaşla inceledim yüzünü. Açık kahve tonlarındaki kıvırcık saçları yüzünü iki yandan sararken bir parça ise yaramazca alnına düşmüştü. Gamzeleri ince dudaklarının iki yanına, sanki dışarıdan bir el tarafından konmuşçasına simetrikti.

Bu durumda tek eksiği benim kollarımın iki yanındaki yokluğuydu.

Arkadaşları dans pistine doğru yürürken o arkalarından gülümsemekle yetindi. Benim uslu kızım. Sonra barmene bir şeyler söyleyip tüm ilgisini talefonuna verdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 26, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KasımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin