-  Ne yaptın Fırat, Selim nasıl?

-  İyi olacak abi, iyi olacak.

-  İnşallah evlat, tek bırakmasak mı?

-   Bir şey olmaz. Ama yanında durmak isteyen varsa gidebilir.

-  Ben yanında durayım, ne olur ne olmaz.

- İyi olur Filiz kızım, Selim güçlüdür ama böyle zamanlarda insanın aklı kendine oyunlar oynar. Yalnız bırakmayalım.

- Sen nasılsın Fırat?

- Bilmiyorum Fuat abi, ikinci kez ailesini kaybeden bir insan nasıl olabilir ki ama Selim için güçlü olmak zorundayım.

- Öyle, ama şunu bil biz hepimiz bir aileyiz. Dünyada birbirinizden başka kimseniz kalmadı sanmayın. Benim hayatım akıp gitti çocuk sahibi olamadım ama sizler benim çocuklarım gibi oldunuz. Birbirimize destek olup bugünleri atlatacağız.

- Sağ ol abi. En iyisi kafamızı başka şeylere vermek yoksa insan boş kalınca kurdukça kurar.

- Öyle diyorsan, şu aşağıdaki esirleri ne yapacağımızı sana sorabiliriz.

Fırat onları tamamen unutmuştu. Yapacak şey belliydi ama Fırat’ın içinden adamları öldürmek gelmiyordu. Bu merhametleri başlarına bir sürü bela açmıştı ve görünüşe bakılırsa açmaya devam edecekti.

-  Savaş bindir bunları küçük tekneye de İstanbul’a doğru bir gezintiye çıkalım.

- Aklında ne var evlat?

- Abi İstanbul’a doğru gideriz hem o tarafta durum nedir görmüş oluruz bunları da kıyıya yakın bir yerden denize atarız. Kurtulabilirlerse kurtulurlar.

- Sen bilirsin.

- Hadi Savaş gidelim sonra dönünce de keskin nişancıyla buluşmaya gideriz. Şu herifi de bulalım artık.

- Gidelim.

Fırat ve Savaş aşağıya inmiş ve adamları kapalı oldukları odadan çıkarmışlardı. Adamlar Fırat’ı görür görmez yalvarmaya başlamışlardı.

- Ne olur bizi öldürmeyin, inanın bizi zorladılar, esas kötü olanlar yanımızdakilerdi. Bizi tehdit ettiler.

- Neyse ne, artık onlar bizim için bir sorun değil. Sizinle küçük bir gezintiye çıkacağız hadi.

-  Ne olur öldürmeyin bizi, yalvarırım.

- Lan oğlum öldürmeyeceğiz dedik ya, hadi yürüyün zaten kafam bozuk sinirlendirirseniz anında kafanıza sıkarım.

Adamlar başka çareleri olmadığını görünce seslerini çıkarmadan Fırat ve Savaş’ı takip etmiş ve tekneye binmişlerdi. On beş dakikalık bir yolculuğun ardından Kartal kıyılarına gelmişlerdi.

- Kes şunların iplerini Savaş.

Savaş cebinden çıkardığı bıçakla adamların ellerindeki ve ayaklarındaki ipleri kesmişti. Adamlar şaşkın bir şekilde Fırat’a bakıyorlardı.

- Hadi bakalım atlayın suya, bir daha da adaya gelmeye kalkışırsanız sizi gördüğüm yerde öldürürüm. Anlaşıldı mı?

- Hiç merak etmeyin bir daha adaya adımımızı atmayacağız.

- Hadi o zaman s.ktirin gidin.

Adamların ikisi birden suya atlamış ve hızla kıyıya doğru yüzmeye başlamışlardı.

- Herifler baya iyi yüzüyormuş, bunlar kurtulur.

- Öyle, şimdi ne yapıyoruz?

- Biraz kıyıya paralel gidip ne olup bitiyor bakalım sonra da döneriz. Sen şu dürbünü al ben de şunu alayım.

Fırat dümeni sabitlemiş ve düşük hızla kıyıya paralel gitmeye başlamışlardı. Dürbünle etrafı inceliyorlardı. Caddeler de terk edilmiş arabalar ve etrafta kendine av arayan zombiler vardı. Bazı evlerden dumanlar tütüyordu. Bostancı sahiline kadar gitmişler ve benze şeyler görmüşlerdi.

- Artık dönelim, görünüşe bakılırsa İstanbul bombok durumda.

- Bir tane bile insan görmedim.

- Herkes bir yere saklanmıştır. Türkiye Amerika’ya göre saklanacak yer açısından daha avantajlı, apartmanlar çoğunlukta sonra daireler giriş katındaysa pencereler demirli, villa falansa zaten yüksek duvarlarla çevrili, eminim epey kurtulan vardır. Hele bir düzenimizi kuralım buralara da geleceğiz.

Fırat dümeni kırmış, Bostancı vapur iskelesine gelmek üzereyken dönmüş ve Adalar’a doğru yol almaya başlamışlardı.

- Bari dönerken de diğer adalara bir göz gezdirelim. Ne dersin Savaş?

- İyi olur.

Kısa bir süre sonra Kınalıada açıklarına gelmişlerdi. Yine ellerine dürbünlerini almış düşük hızda seyrederken etrafı inceliyorlardı. Gördüklerini konuşarak ve birbirlerine de göstererek neredeyse evlerine kadar gelmişlerdi. Bu arada Fırat saatine bakmış ve keskin nişancıyla buluşmak üzere bir an evvel yola çıkmaları gerektiğini görmüştü.

Zombiler İstanbul'daWhere stories live. Discover now