"Gelmeyeceksin!" Dedi bu sefer en acımasız sesiyle. Hayır bunu yapmasına izin vermeyecektim en azından son görevimi tamamlayacaktım aileme karşı. 

Hiçbir zaman parmak ile gösterilen bir çocuk olmamıştım ve ailem hiçbir zaman beni başkalarıyla kıyaslamamıştı ama ben her zaman ailemden şikayetçi olurdum. Annem tarafından deli muamelesi görmek ağrıma gitmişti benim de.

"Hayır Fatih. Bırak son görevimi tamamlayayım." Diye karşı çıktım ona. Benden nefret etse bile bunu yapmama izin vermesini bekliyordum en azından.

"Seni ailemin yanında görmek istemiyorum." Kullandığı cümleler benim canım çok fazlasıyla yakıyordu günlerden beri ama buna alışmam gerektiğini de biliyordum, Fatih bundan sonra benimle hiçbir zaman samimi olmayacaktı bana karşı hep nefret besleyecekti.

"Buna hakkın yok!" Diye bağırdım bu sefer bende. Ağlamam şiddetli bir şekilde artıyordu ve ben artık daha fazla dayanacak gücü sahip hissetmiyordum kendimi.

"Senin onların ölümüne sebep olma hakkın var ama değil mi?" Dedi ağlamaktan kırmızı olmuş gözlerini bana çevirerek.  O da ağlıyordu aynı benim gibi ama benim hissettiklerimin yarısını bile hissedemezdi.

"Sana yemin ediyorum onlara bunu yapanı bulacağım. Ve onlara bu acıyı yaşatarak çektireceğim." Dedim benim bile hayret ettiğim ses tonumla. şu an içimdeki öfke bana her şeyi yaptırabilecek güce sahipti.

"Seni de kaybedemem."  Dedi gözlerinden bir yaş daha akarken.  söylediği her şey canımın daha fazla yanmasın sebep oluyordu.

"Ben kendimi çoktan kaybettim. "

"Sana yemin ediyorum, onlara bunu yapanları bulacağım.  Ve onlara bu acıyı yaşatarak çektireceğim." Dedi beni tekrar ederek. Sonra kalktı.  Elini uzattı.  Fatih böyleydi ışte. Bir anda kükrer , bir anda susar, affederdi.

Beni düştüğümde kaldıran ailemin cenazesini kaldırdık bugün. Bana zarar gelmesin diye önüme siper olan aileme benim yüzümden zarar gelirken siper olamamıştım. Benim yüzümden bir hayat kararmıştı. Benim yüzümden hayatımız kararmıştı.

"Eve geçeceğiz, eğer bugün giremezsek bir daha giremeyiz o eve." Dedi Fatih mezarlıktan dönerken. Kaç damla akıtmıştı gözlerim? Yada kaç damla daha akıtmak gerekiyordu bu acının dinmesi için? 

Eve geldiğimizde gözlerim yine dolmuştu.  Belkide hep doluydu sadece ben umursamıyordum. Bu eve taşındığımız günü hatırlıyordum . Ben daha ortaokula gidiyordum. Gülüyordum.  Mutluydum. Mutluyduk.

Fatih kapıyı açtığında annemi gördüm. ANNEMİ GÖRDÜM DİYORUM SİZE. Ona yaklaştıkça silinen görüntüsüne yıllarca çölde kalmış balık gibi muhtaçtım. O orda değildi. Bunu biliyordum ama görüyordum.  Bu bile yeterdi.

"Yine ne güzelsin." Dedim Fatih'in boşluk olarak gördüğü anneme bakarken. Beni orda beklerdi okul dönüşlerimde hep.

"Sen zaten hep güzeldin." Dedim bu sefer sırf gözlerim dolduğunda annemi göremem diye gözlerimi kırpıştırırken.

"Nil?"  Dedi beni kolumdan tutarak sarsarken.

"Neden izin vermiyorsun onu görmeme? " Diye bağırdım  ona karşı.

"Nil yalvarırım bana bak!" Gözlerimi onun boş sandığı koltukta tutarken söylemişti bunları. 

"Bana bak!" Dedi bu sefer beni tekrardan sarsarken.

"Görmüyor musun şu halini? Yine olmayan şeyleri görmeye başladın.  Iyi değilsin Nil!" Biliyordum. Ama o ailesinin katili olmak nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu.

"Sen kendine bak asıl. Sen olan şeyleri görmüyorsun ben olmayan şeyleri görüyormuşum. " Diye söylendim imayla. Artık hiçbir şey umurumda değildi. Onun ne dediği veya benim ne dediğim zerre umrumda değildi.

"Sus Nil." Dedi sabır dilercesine. Artık o ağlamıyordu. Belki de canım çok fazla yanıyordu ama artık ağlayamıyordu.

"Neden Fatih? Senin de bu aileyi en az benim kadar üzdüğün doğru değil mi? Hadi inkar et!"

"Yeter Nil!" Diye bağırdığında onu orda bırakarak odama yürüdüm. Bu evde ailemin anılarını taşırken onların katili benken daha fazla kalamazdım. En azından şimdilik.

Eşyalarımla  birikmiş paramı alıp odamdan çıktım. Fatih'e baktığımda resimlerimize bakıyordu.  Kapıyı açtığımda önümde  Alya'yı gördüm. Onu arkamda bırakarak çıktım evden.

Fatih Atay...

Fotoğraflarin hepsinde mutluyduk. Hepsinde gülüyorduk. Biz mutluluğumuzla mutlu oluyorduk. Şimdi bazı şeyler yarım kalmıştı.

Nil'in kapıyı açma sesini duydum. Bir yere gidiyordu. Gitmeliydi. Gitmeye ihtiyacı vardı.  Hep böyle yapardı.  Köşeye sıkıştığında birşeye ihtiyacı olduğunda giderdi. Ama gelirdi. Gelmesi gerekiyordu. Düşüncelerimi dağıtan şeyin Alya'nın yüzündeki pişmanlıktı.  Ne işi vardı yine bunun burada?

"Yolları şaşırdın galiba." Diye söylendim alayla. Beni yolda bırakan kişiyi şimdi ailemin kaybında geri dönmesini isteyeceğimi mi sanıyordu?

"Hayır bana ihtiyacının olabileceğini düşündüm. " Dedi mahcupla bakışlarını gözlerine çevirerek.

"Hayır yok." Diye terlememe rağmen gelip arkamdan sarılmıştı.

"Evet var." Dedi. Evet aslında şu an ona ihtiyacım vardı ama beni yalnız bırakmıştı.

"Alya git burdan." Dedim sabır dilercesine.

"Fatih beni bir dinle!" Neyini dinlememi istiyordu halâ? Beni daha dün  bırakmıştı.

"Baş sağlığını dile ve git!" Dedim arkamı ona dönerek.

"Anlamıy..."

"Anlamıyorum. Ben kimseyi anlamıyorum çünkü bana bir bok anlattığınız yok! Herşeyden en son haberim oluyor. En son ben öğreniyorum herşeyi! "Yüzündeki ifadeden haklılığımı kabul ettiği anlaşılıyordu.

"Gitmem gerekiyordu."

"Şimdi de git."

"Vicdan azabı çekiyorum Fatih. Senin böyle olmanı engelleyemedim." Alya'da Nil'e benziyordu. Başıma yada başımıza bir şey geldiğinde ikiside kendini suçluyordu.

"Alya lütfen şuan değil dedim." Onun gözlerine bakarak. Ne güzeldi gözleri. Ne güzeldi yandığım, yanacağım o nimet.

"Haberim vardı." Neyden? Annemin babamın öle... Hayır hayır. Yapamazdı bu kadarını. Bu kadarı fazlaydı.

"Neyden?"

"Dün annenle bab..." Kadının kesilmesini sağlayan telefonun çalışıydı. Kimdi şimdi bu Alya'nın onun ismini gördüğünde yüzüne korku salabilecek kişi?

Arayan: Savaş...





Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Where stories live. Discover now