10. Bölüm

363 67 5
                                    

Medya: Tuğçe

Hayattaki herşeyinizi kaybettiginizi ne zaman düşündünüz?

Yada ne yaparsanız yapın hiçbir şeyin değişmeyeceğini?

Ben evde annemle babamı yan yana kanlar içinde gördüğümde anladım benim kaderimin bu olduğunu.

Kaderimin hep yenilmek olduğunu...

Ne kadar süre çırpındım , bağırdım, ağladım, hatırlamıyorum. Belki dakikalarca, belki saatlerce, belki de hiç.  Sadece bağırmak isteyip susmuştum belki de. İçimdeki yangını söndürebilmek için ne kadar bağırırsam bağırayım getirmezdi onları bana geri. Getirmedi...

Ama şimdi hissediyorum anne. Bir adım daha yaklaştım sana. Bir adım daha kapandı aramızdaki mesafe.

Bugün annemin yanında babamın cenazesini kaldırıyoruz. Benim yüzümden ölen annemle babamın cenazesini. Eve geldiğimde yanlızca onların ölü bedenlerini değil birde kağıt bulmuştum.  Bana bırakılmış bir not...

"Borcunuz ödendi Nil Atay."

Bayılmışım. Sadece ölmek istemiştim. Ben benim yüzümden ailemin cenazesine gelebilecek kadar aciz bir insandım işte böyle. Eve gelmeden önce Ayla'nın Fatih'ten ayrılmasına üzülüyordum. Eve geldikten sonra hiçbir şeye. Ben duygularımı kaybettim. Ben üzülme,  sevinme, sevilme duygularımı kaybettim. Çünkü ben bu duyguların hiçbirini haketmiyordum.

Kaç kez' başın sağolsun' lafını duydum sayamadım. İnsan böyle bir durumda ne diyebilirdi ki karşısındakine?

Ben benim için ölmüş canımdan çok sevdiğim annemin, bana her bakışında güldüğüm, mutlu olduğum babamın katilleriydim. Ben, kendimin katiliydim. Beni bu hayatta tutan şeyleri öldüren katiliydim. 

"Ne borcuydu o?" 

Defalarca sormuştu bu soruyu Fatih bana. Haklıydı. Annemin, annesinin, babamın,  babasının ölme nedeniydim ben.  Ben olsam kendimi asla affetmezdim ve Fatih'ten de ben uzun bir süre affetmesini beklemiyordum.

"Bilmiyorum." Dedim bildiğim halde.

Defalarca bu yalanı söylemiştim. Defalarca inanmamıştı. Oda benim kadar biliyordu benim yüzümden olduğunu. Sadece dile getirmiyorduk.

"Bana bu acıyı yaşatmaya ne hakkın vardı? " ilk defa ağzından 'ne borcuydu o?' Lafından başka bir şey duymuştum.  Ve söylediği her kelime canımı acıtma da üstüne tanımıyordu. Ama en çok kendi canımı acıtmam gerektiğini de biliyordum. İntihar... Hayır, bu bir çözüm  değildi ve o kadar çok şey yaşamama rağmeb hiçbir zaman da bunu bir çözüm yolu olarak görmemiştim.

"Bende aynı ateşte yanıyorum." Dedim gözümden akan yaşa elimin tersiyle tekrardan silerken. Artık canım acımıyordu. Çünkü artık canım diye bir şey kalmamıştı.

"Neden bana söylemedin ?" Dedi acıyla. Fatih yaşadıklarını dışarıya yansıtmayan bir çocuktu.  Onu böyle görmek...

"Kendim halled..." Derken sözümü o bıçak gibi olan sesi ile kesti. Çok nefret doluydu bana karşı ve aynı zamanda çokta kızgın.

"Böyle mi hallediyorsun sen?" Diye bağırdı.  Bana karşı böyle davrandığını ilk defa görüyordum. Mavi yeşil karışımı gözleri ilk defa bana böyle bakıyordu, ilk defa benden nefret ediyormuş gibi.

"Annemin babamın canıyla mı hallediyorsun?" Yine haklıydı.  Ama en az onun kadar ben de acı çekiyordum onun kadar bende üzülüyordum onun kadar bende vicdan azabından ölüyordum burada.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu