Bölüm 8: Karanlık Gece

70 4 0
                                    

16/06/2040
Güneydoğu

Merkez üssü burası cehennem gibi. Lanet olası bölgede nefes alan hiçbir canlı yok. Radyasyonlu bölgeye 5 kilometre var arama kurtarma operasyonları değişken hava şartları yüzünden yarım kalıyor. Ekibin erzak ve sağlık durumu stabil. Doğuya doğru ilerlemeye devam ediyoruz.
Ekip 5

Çökmüş binaların arasında ilerlerken, güneş ışıklarının vücudu yakıp kavurduğu zamanda, terden ıslak olmuş tişörtü ile yüzünü sildi ve sessizliği bozdu;

-Biraz burda soluklanalım ve bidondaki mazotu araca dolduralım

Dedi kaptan Murat. Arama kurtarma ekip liderlerine kaptan denirdi. Sağına baktı. Çorak arazide güneşin yerden yansıması gözleri kamaştırıyordu. Çürümüş cesetler heryerdeydi, berbat bir koku hakimdi. Genizi yakan ceset kokusu ve sıcak hava nefes almayı zorlaştırıyordu.

Sırtına asılmış olan savaştan kalma silahı çıkartı ve yere bıraktı Ceren. Ekibin tek kadın arama kurtarma görevlisiydi. Silahını temizlerken bir yandan da Hakan'a laf yetiştirmeye çalışıyordu. Hakan ekipin gözcüsüydü. Kartal gibi doğuştan sahip olduğu gözleri çok keskindi. Savaş sırasında insansız hava araçlarını yönetilmesine liderlik etmişti. Ceren ile geçinemeseler de, ufak tefek çekişmeleri hayatı canlı tutuyordu. Ekibin iki diğer genç erkekleri Mesut ve İbrahim'di. İkiside lisanslı birer milli dövüşçüydü. Yakın dövüş konusunda usta yetenekleri ile rakiplerine diz çöktürürken, bu dünyada onların hayatta kalmasına yardım ediyordu. Onlardan başka 10 tane gönüllü arama kurtarma ekibi hayat belirtisi aramak için çabalıyordu.

Sıcak hava ilerleyen saatlerde yerini soğuğa teslim ediyordu. Ekip son dinlenme yerinden 5 kilometre uzaktaki, ufak bir kasabada arama ve kurtarma çalışmalarına devam ediyordu. Pick-up araç kasabanın sokalarında ilerlerken kaptan Murat diğer binalara göre daha sağlam kalan, minaresi yıkılmış caminin önünde aracı durdurdu.

-Bu gece buradayız millet. Sizler için daha güvenli bir yer seçemezdim.

Ceren kaptan Murat'a bakarak;

-En azından Hakan'ın nefesine tahammül edebileceğimden daha fazla alan olacak.

Dedi. Hakan arabadan 2 metre ilerledikten sonra Ceren'in söylediklerine cevap verdi.

-Umarın benden uzak dururken soğukta ölmezsin, çünkü ben ateşin yanına geçiyorum.

Dedi. Mesut ve İbrahim çantaları ve silahları araçtan indiriyordu. Murat ateşin dumanından etkilenmemeleri için ateşi minarenin çatıya yıkılmış olan açıklık kısmının altında yakıyordu. Havanın sıcak saatlerinde toplamış oldukları odunları birer birer nizami bir şekilde dizdiler. Herkes dinlenmek için ateşin yakınında sıralandı.

Kolundaki camı kırık saate baktı Murat. Saat 3 e geliyordu. Gece nöbetleşerek uyuyorlardı. Gündüz sıcağının tam tersi olan, soğuk kendini derinden hissettiriyordu. Ateşin ve nöbetçinin daima uyanık kalması gerekiyordu. Nöbetin bitmesine sadece yarım saat kalmıştı. Murat sessizliği dinleyerek nöbetini geçiriyordu. Ekibin en derin uykusunda olduğundan emindi. Sessizlik ta ki dışardaki fırtınanın çığlıklarını andırmayan bir ses gelmesi ile bölündü.

Şüpheli bir yabani hayvan gibi bedeni şüpheye karşı koymaya çalışıyordu. Yavaş ve sessiz bir şekilde gelecek olan yeni sesi bekliyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Beklediği ses gelmiyordu. Yabani vahşi bir hayvan olma ihtimali sürekli ağır basıyordu ama merakının dinmesini sağlayamıyordu. Oturduğu yerden doğruldu ve adım adım caminin kapısına doğru ilerledi. Fener elindeydi. Diğer elinde ise yanından ayırmadığı Ak-47'si. Kapıdaydı artık feneri yavaşça sağdan sola doğru çeviriyor ve sesin sahibini arıyordu. Sonra biraz daha ileri çıktı. Görüş alanını genişletmişti. Pick-Up'ın önüne kadar gelmişti. Karanlık ve fırtına her şeyi gizliyordu. İleri iki adım daha attı. Heyecan yerini soğuk havanın etkisine teslim ediyordu. Hiçbir şey yoktu ıssız karanlıkta. O sırada kararını verdi. Geri ateşin ve ekibinin yanına dönmeliydi. Karanlık kasabaya arkasını döndü ve camiye doğru ilerliyordu ki sesin benzeri tekrarlandı. Ona çok yakın 30 metre ilerdeki yıkık betonların arasından geliyordu. Arkasını döndü ve binaya feneri tuttu. Binanın köşesinde yatan saçları önününe düşmüş, üstünde kalın bir battaniye benzer parçanın durduğu, sürünerek oraya kadar gelmiş olan ceset veya canlı insanı farketti. Feneri üzerinden ayırmıyordu. Daha önce oraya bakmamıştı. Kap atışları yine hızlanmış, soğuk buharın dudaklarını ısıtarak çıkışı yoğunlaşmıştı. Yavaş yavaş ona doğru yaklaşıyordu. Beyni bunu isterken, ayakları iş birliği yapmıyor gibiydi. Onunla arasında 15 metre mesafe kalmıştı. Hiç acelesi yoktu mesafeyi kapatmaya. Hareket etmiyordu yerde yatan şey.

Sadece yaklaşık 5 metre vardı yerde yatan ile, dayanılmaz merak uyandırıyordu. Belki de merakını değil ekibi uyandırmalıydı. Adım adım ilerlerken uzaklardan gelen koşma sesini işitti. Duraksadı. Yaklaştığı mesafeden yerde yatanı daha net görebiliyordu. Ustu kurumuş kan ve toprak ile kaplı insandı. Kıpırdamıyordu. Dikatini yine gelen sese verdi. Yatan insanın arkasından geliyor ve hızlanıyordu koşma sesi. Ses artıyordu. Fenerini kapattı. Sadece karanlığın önünde duran yatan insanı görüyordu. Yere vuran postal sesleri daha da artıyordu. Murat nefesini tutmuştu. Karşılaşacağı varlığa karşı hazırlık yapıyordu.

Yatan insanin arkasını karanlığın ve fırtınanın izin verdiği kadar görebiliyordu. Yatan insana kadar geldi ve durdu. Murat daha da tedirgin olmuştu. Acaba yaşayan biri miydi? Manzarada hiç yaşam belirtisi görünmüyordu. Yutkundu ve "kimsin?" diye istemsizce bağırdı. Buhar gözleri önünden geçerken, bir anda yatan insanın arkasında bir varlık belirdi. Eğilip yerde yatan insanı tuttu ve karanlığa doğru sürükleyerek koşmaya başladı. Herşey saniyeler içinde olmuştu. Murat gördüğü şeyi tanımlayamamıştı. İstemsizce peşi sıra koşmaya başladı. Önünde koşan gölgeyi elinde sürüklediği insanı belirli belirsiz görüyor ve takip edebiliyordu. Yere vuran postal ve sürüklenme sesleri geceyi bölüyordu.

Kıyameti Gördüm- Yeni DünyaWhere stories live. Discover now