''Seni edepsiz, hep o damadın olacak Bedirhan'dan öğrendin bu pis ağızları. Yok sana kahvaltı. Ayrıca karşındaki asker falan değil, emanet...'' diyen Zümrüt Hanım koluna girdiği genç kadın ile eve geçerken hala eşikte dikilip karşısındaki iki adamı izleyen Baston Kenan, '' Türk askeri misiniz siz?'' diye sordu.

Şaşkınlıkla birbirine bakan Hasip ve Nasip ise çattık dercesine bıkkın bir nefes verip aynı anda cevapladılar soruyu. '' Türk askeriyiz komutanım.''

'' Nah Türk askerisiniz! Söyle bakalım kel olan Yunan'ın anasını kaç yılında keseledik?''

''1922 komutanım.''

'' Aferin sen bizdensin Yunan olsak zoruna kaçardı sorum. Şimdi sen söyle kıvırcık, Mehmet Akif Ersoy gavurun ebesinin damında ne okumuştur?''

''İstiklal Marşımızı komutanım.''

'' Sana da aferin asker. Gavur olsan ebenin damında daha başka şeyler okuduğumuzu bilirdin. Geçen bilerek altıma işeyip bunak raporu aldım, canımı sıkanı vurup raporumu üzerine gazete niyetine örteceğim. Hadi şimdi sektirin gidin!''

Sözlerini noktaladıktan sonra kapıyı sertçe kapatan Kenan yüzündeki arsız gülümseme ile salona ilerleyip sitenin etrafını gören güvenlik kameralarının kayıtlarını izlediği monitörün başına oturdu. Su uyur düşman uyumazdı...

Emanetinin bu hayattaki en güvenilir limanı babasına sağ salim teslim edildiğini öğrenen Hürrem'in yüzü gülüyordu. Sessiz bir şekilde çıktığı konaktan içeri yine aynı şekilde giren kadın, adımlarını odasına doğru yönelttiğinde duydukları ile gülümsemesine mani olamadı.

'' Yav dedem kurban olayım bir kere bakayım şu gelinliğe! Babannem inatla saklıyor yeminle meraktan uyku girmedi gözüme.'' Diyen kişi yalancı bir çobandı. Meraktan değil peri kızı ile yazışmaktan uyuyamamıştı.

Torununun ısrarları ile iyice bunalan Bedirhan ağa '' Hadi len oradan oğlumun hapşırığı. Meraktan uyuyamamışmış. Halil'im söyledi gece gece çişim geldi diye böğürüyormuşsun. Gelenin çişin olmadığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca gelinliği iç çamaşırlarının olduğu göze koymuş canına yandığımın gızı. Yani renkli fantezi dünyamızı kamuya açamam.'' dedi alayvari bir sesle.

" Ne! Ne dünyası? Ne diyorsun dede sen? Gidiyorum, gelinlikte sizin olsun bindallı da. Yazıktır günahtır daha iki gün önce kaçırıldım kafamda kaç tane şiş var. Siz bana ne yaşatıyorsunuz, burası neresi? Allah'ını seven beni klasik bir Türk ailesine evlatlık versin..."

Söylene söylene kapıdan çıkan Botan karşılaştığı babaannesinin yüzüne dahi bakamamıştı. Dedesinin ayarsız dili sayesinde Zühre'nin merhamet edip bıraktığı iki gram aklı da yanmıştı. Hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerlediğinde tezgahın üzerinde ki kahvaltılıkları tepsiye yerleştiren genç kız ile neye sinirlendiğini dahi unuttu. Sahi bundan sonra her sabaha peri kızıyla mı uyanacaktı. Lakin eksik birşeyler vardı. Çocukluğundan beri hayal ettiği gibi efsaneye uygun olarak gelmeliydi Venüs dünyaya. İleride bu düşüncesinin büyük bir yanlış anlamaya neden olacağını ise tahmin dahi edemezdi...

Kapının pervazına yaslanıp kendisini izleyen Botan'ı fark eden genç kız saklı yeşillerini aşkla teslim etti çobana. Nasıl da güzel bakıyordu, bunca zaman nasıl görememişti parlayan geceye çalan gözlerdeki yansımasını. Daldığı düşüncelerden yavaşça sıyrıldığında usul kıpırdadı dudakları. " Günaydın, Botan Gazi."

Dün geceden beri kendisine gazi deyip duran Zühre ile homurdanan genç, " Çoban, Botanik, Teleskopik Romeo, Gecelerin Çobanı yetmedi galiba peri kızı. " dedi alınmış bir tavırla.

SANA YENİLDİM (KİTAP)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum